35'lerden demokrasiye…

35'lerden demokrasiye…

12 Temmuz Beyannamesi’nden sonra hem CHP’de hem DP’de değişiklikler oldu. Muhalefete karşı daha ılımlı bir tavır sergilenmesi gerektiğini düşünen grup öne çıktı. Başbakan Peker’in İnönü’nün hükümetin işlerine karışmasından duyduğu memnuniyetsizlik biliniyordu. CHP Meclis Grubundan güvenoyu istedi, 35 red oyu aldı… Hükümetin üyelerini değiştirmek için oy istedi bu sefer 47 red aldı. İlk 35'in İnönü ile aralarının iyi olanlar olduğu söylendi. Kuvvetle muhtemeldir. Bu olay 35'ler Hareketi olarak tarihe geçti. Recep Peker İnönü’ye istifasını verdi.

Recep Peker durmadı, İnönü adayına karşı Genel Başkanlığa, oy alamayınca ve Genel Başkan Yardımcılığına adaylığını koydu. Olmadı. Recep Peker’in tasfiyesi gerçekleşmişti.

Recep Peker

1947'de hükümet milletvekili maaşlarının arttırılması için öneri getirdi. DP muhalefet ediyordu. Sanmayın ki zam istemediklerinden, red oyu verseler bile meclisten geçeceğini bildiklerinden tribünlere oynuyorlardı.Kemal Silivrili evet oyu vermiş ve DP milletvekillerinin de o parayı istediklerini sadece siyasi bir taktik olarak sözde muhalefeti yapıyorlardı. Hatta Köprülü’nün her yerde “Kırmızı oylar sandığa, para cebe” dediği konuşuluyordu.

Elbette zamlar meclisten geçti. DP milletvekillerinden zamdan kaynaklanan ücret farklarını partiye vermesini istedi. Bazı milletvekilleri bu çağrıya uymadı. Bu arada DP Meclis Grubu grup yöneticilerini istafa etmiş sayarak yeniden seçmeye karar verdi. Meclis Grubu ikinci başkanı olan Fuad Köprülü yeniden kazanamadı, Celal Bayar da Meclis Grubu başkanlığından istif etti. DP Genel Kurulu parti içi dayanışmayı zedeledikleri için 5 milletvekili için Haysiyet Divanında ihraç kararı aldı. Osman Nuri Köni, Necati Erdem, Mithat Sakaroğlu, Sadık Aldoğan ve Kemal Silivrili ihraç edildiler.

Genel İdare Kurulu’nun altı üyesi bu kararı boykot amacıyla GİK’ten istifa ettiler ancak onlar da Haysiyet Divanı’nın kararıyla partiden ihraç edilmekten kurtulamadılar. Bu çıkarılmalardan sonra DP’nin milletvekili sayısı 31’e indi. DP’den ayrılanların bir kısmı Millet Partisi’ni kurdular.

Millet Partisi ve CHP’ye hem DP’ye saldırıyordu. DP kurulmadan önce Bayar’ın İnönü ile görüştüğünü, o yüzden DP’nin bir muvazaa eseri olduğunu kendi yayın organı olan Kudret Gazetesi’nden haykırıyordu. E siz de o partideydiniz, ayrılınca mı aklınız başınıza geldi? Bu kısım çok önemli değil, Türkiye Siyasi tarihi böyle şeylere gerek kalmadan zırp pırt partisini değiştiren çok milletvekili ile zaten gelecekte tanışacaktı.

12 Temmuz Beyannamesi’nin ardından ülkede bir çok değişiklik de oldu… Artık demokratikleşmeye doğru gidiyorlardı.

Sıkıyönetim, Aralık 1947’de temelli kaldırıldı. İdare amirlerine, mıntıkaları içinde, emniyet ve asayiş bakımından şüpheli kabul ettiği kimseleri 3 aya kadar varan süreyle nezarette bulundurma yetkisi veren 4 Temmuz 1934 tarih ve 2559 sayılı Polis Vazife ve Selahiyetleri Kanunu’nun 18. maddesi, 2 Şubat 1948 tarih ve 5188 sayılı yasayla değiştirildi. İstiklal Mahkemeleri Kanunu ise, 4 Mayıs 1949’da çıkarılan 5384 sayılı yasa ile yürürlükten kaldırıldı. Muhalefetin sürekli üzerinde durduğu adil ve serbest seçim yasasına ise 1950 Şubatı’nda kavuşuldu.

Demokrasi sınavı Adnan Menderes’in idamıyla son buldu. Sınıfta kaldılar.

Akabinde Pakistan devlet başkanı Muhammed Eyüb Han ve İran Şahı Muhammed Rıza Pehlevi, Amerika Birleşik Devletleri başkanı Kennedy, Fransa cumhurbaşkanı Charles de Gaulle, Birleşik Krallık Kraliçesi II. Elizabeth, Almanya Başbakanı Konrad Adenauer idamların durdurulması için Cemal Gürsel başkanlığındaki Millî Birlik Komitesi’ne çağrıda bulundular. Cemal Gürsel çağırı aldı, Fatin Rüştü Zorlu, Hasan Polatkan, Adnan Menderes dışındakileri affedip, Celal Bayar’ın idam cezasını da yaş haddinden müebbete çevirdi. Fatin Rüştü Zorlu ayaklarının altındaki sandalyeyi itme işini kimseye bırakmadı…

Hasan Polatkan
Fatin Rüştü Zorlu

17 Eylül 1961'de arpa boyu kadar yol gitmediğimizi anlamış olduk. Büyük adamların siyasi taktiklerle birbirlerini tasfiye etme oyunu, seviye atlayarak Cumhuriyet’in kuruluşundan 38 sene sonra hapse ve ölüme vardı. Halkın bir şey yapacak gücü yoktu, seçtikleri Başbakanın idam haberini aldılar ve daha tam öğrenemedikleri demokrasinin egemenliği onlara verdiğini henüz tam idrak edememişlerdi. Demokrasinin oy vermekle sınırlı kaldığını düşünüyor olabilirler…

Bundan sonraki yıllarda da Demokrasi lafı ile çokça karşılaşacaklardı… Bir çok siyasi karakter onlara demokrasi getirecekti. Amerika’nın bir zamanlar bir yerlere götürdüğü demokrasinin benzerini… İçeriğini bilmeksizin demokrasi peşinde koşacaklardı. Ülke bu kelimeyle 101 yolunca hapisleri, işkenceleri, tasfiyeleri, kayıp insanları, acıları, bölünmeyi görecekti. Ne olursa olsun sonunda “Demokrasi kazandı!” denilecekti.

Read more

Tanrı Tarihi #24 Yanmakla Korkut, Biatla Kurtul: Mümin Üretim ve Dağıtım Kooperatifi

Tanrı Tarihi #24 Yanmakla Korkut, Biatla Kurtul: Mümin Üretim ve Dağıtım Kooperatifi

Dinin tarihsel serüveni, yalnızca metafizik bir arayış değil; aynı zamanda güç, tahakküm ve korku üzerine kurulu bir düzenin de hikâyesidir. Mücadele ve cehennem gibi kavramlar, sadece inanç sistemlerinin bileşeni değil, toplumsal düzenin kontrol mekanizmaları hâline gelmiştir. Din, iktidarı meşrulaştırmak ve itaati koşullamak için araçsallaştırıldığında, mücadele cihada, korku ise cehenneme dönüşür.

By Daphne Emiroğlu
Tanrı Tarihi #23 Tanrı’ya mı İnsana mı Boyun Eğmeli?

Tanrı Tarihi #23 Tanrı’ya mı İnsana mı Boyun Eğmeli?

Tektanrıcılığın Ontolojik Derinliği ve İslam’ın Kurumsal Sapmaları Üzerine Karen Armstrong’un Dinin Kısa Tarihi adlı eserinin “Tanrı’nın İradesine Boyun Eğmek” başlıklı bölümü, özellikle İslam’ın teslimiyet temelli yapısını anlamak için güçlü bir başlangıç noktası sunar. Ona göre “Müslüman” olmak, kelime anlamıyla Tanrı’ya teslim olandır. Bu teslimiyet, yalnızca

By Daphne Emiroğlu
Ella Fitzgerald: Notalara Dokunan Kadın

Ella Fitzgerald: Notalara Dokunan Kadın

İnsan kendi dertlerine, beceriksizliklerine, korkularına uydurduğu bahanelere bakınca bazen utanıyor. Minik dertleri göğüsleyemeyen, küçük sorunları çözemeyen, mutsuzluklarına ve problemlerine çözüm bulamayan insanlarla, bir çoğu için dünyanın sonu denecek yerlerden yıldız gibi parlayan insanlar çıkıyor. Hepsi aynı gezegende yaşıyor. Aynı havayı soluyor. Ella Fitzgerald'dan bahsedeyim biraz. Geceleri onun sesiyle

By Daphne Emiroğlu