Anksiyete Bile Göç Etmek İstiyor

Anksiyete Bile Göç Etmek İstiyor
Photo by Matthew Henry on Unsplash

Türkiye’de siyasi gündemin ruh sağlığı üzerindeki etkileri üzerine akademik verili, sinir bozucu bir inceleme

Türkiye’de siyaset yalnızca oy vermek ya da siyasi partiler hakkında tartışmakla sınırlı bir alan değil. Güncel siyasi atmosfer, bireylerin gündelik yaşamına, ruh sağlığına, ilişkilerine ve hatta benlik algılarına doğrudan etki ediyor. Psikoloji, bu durumun toplumsal düzeydeki yansımalarını giderek daha fazla incelerken; Türkiye gibi yüksek politik gerilimli ülkelerde bu etkiler kronikleşiyor. Halk tabiriyle: “Memleket kafayı yemiş, ama reçeteyi yazan da deli.”

Türkiye’deki siyasi gündem, sıklıkla “kriz” ekseninde şekilleniyor: seçimler, ani ekonomik kararlar, hukuki müdahaleler, gözaltılar… Bu tür olaylar kronik stres ve gelecek kaygısı yaratıyor. Her sbah haberlere göz gezdirirken güzel bir haber almayacağından eminsin. İstikrar sadece bu konuda devam ediyor. American Psychological Association (APA), belirsizliğin insan zihninde uzun vadede “kontrol yoksunluğu” hissi doğurduğunu ve bunun depresyon riskini artırdığını belirtiyor (APA Stress in America, 2022).

Türkiye’de yapılan bir araştırmaya göre, gençlerin %72’si geleceğini yurt dışında kurmak istiyor (KONDA, 2023). Bu oran yalnızca ekonomik değil; sosyal ve siyasi güvensizliğin de bir göstergesi.

Özetle: Gencin hayali Harvard, babasının gerçekliği borç ve haciz. Genç kaçmak istiyor; ama pasaport ücreti dudak uçuklatan cinsten, döviz kuru ise saatlik değişiyor, vizeyi verecek babayiğit ise bulunamadı.

Türkiye’de siyasi aidiyetler yalnızca görüş farklılığı değil, yaşam tarzı farklılığı anlamına da geliyor. Bu durum, toplumsal kutuplaşmayı derinleştiriyor. Dünyanın merkezine yolculuk yapmak istiyorsanız Türkiye’de yapabilirsiniz. Açtık biz o uçurumu…
İstanbul Bilgi Üniversitesi’nin 2021’de yayımladığı “Kutuplaşma Araştırması”na göre, bireylerin %55’i, farklı siyasi görüşteki kişilerle arkadaşlık kurmak istemiyor. Bu oran 2010’da yalnızca %24’tü. Artık çıt diye kırılıyor, buz gibi soğuyoruz.

Sürekli kutuplaşma, insanlarda sosyal paranoya, güvensizlik ve empati yoksunluğu yaratıyor. Harvard Political Psychology Review’da yayınlanan 2019 tarihli çalışmaya göre, politik kutuplaşma arttıkça kolektif empati azalıyor. Birbirine “vatan haini” ya da “gerici” demeden bir çay içemeyen insanlara “Akşam yemeğinde ne konuşuyorsunuz?” diye sorarsan, cevap genelde: “Televizyon açık kalsın yeter.”

Seçimler, değişmeyen sonuçlar, adalet arayışlarının sonuçsuz kalması… Tüm bunlar, Martin Seligman’ın 1967'de geliştirdiği “learned helplessness” (öğrenilmiş çaresizlik) kuramıyla örtüşüyor. Birey, hangi stratejiyi denerse denesin hiçbir şeyin değişmediğini görüyorsa, psikolojik olarak teslim olur.

Boğaziçi Üniversitesi Psikoloji Bölümü’nün 2022 tarihli saha araştırmasına göre, 18–35 yaş arası bireylerin %61’i “hiçbir siyasi eylemin sonuç doğurmadığını” düşünüyor. Hani meşhur “sandığa gömeriz” lafı vardı ya? O sandık artık duygusal çöküntü kutusu gibi. Attığın her oy biraz daha yalnız kalıyor. Sandık bile ağır depresyonda.

Türkiye’de medya, siyasi kutuplaşmanın en keskin araçlarından biri haline geldi. Farklı medya kanalları farklı gerçeklikler sunarken, bireyde gerçeklik yorgunluğu oluşuyor. 2021’de Journal of Cognitive Psychology’de yayınlanan bir çalışmada, bilgiye sürekli maruz kalmanın “misinformation fatigue” (bilgi yorgunluğu) ve epistemik tükenme yarattığı belirtilmiştir.

UNESCO’nun 2022 tarihli “Media Literacy and Democracy” raporu da bu tabloyu destekliyor: bilgi kirliliğine maruz kalan bireyler, zamanla haberlerden tamamen uzaklaşma eğilimi gösteriyor. Çünkü her kanalda başka bir ülke anlatılıyor. Biri Türkiye diyor, biri paralel evrende Meksika gibi takılıyor. Bir noktada insan sadece kedili reels izleyip “her şey çok saçma ama kedi çok tatlı” demeye başlıyor.

Türkiye’de politik baskı ortamında ifade özgürlüğü kısıtlandıkça, bireyler eleştirilerini mizah yoluyla ifade etmeye yöneliyor. Mizah, psikanalitik olarak bastırılmış öfkeyi boşaltmanın bir yoludur. Ancak sosyal medyada hızla yayılan linç kültürü, bu ifadeyi de sınırlamaya başlamıştır. Oxford Internet Institute’un 2023 tarihli çalışmasında, “kamusal utanç” korkusunun bireylerde oto-sansür davranışını artırdığı gösterilmiştir.
Yani “şaka yaptım” demeden espri yapamaz hâle geldik. Karşındaki gücenmesin diye önce akraba soyağacına, sonra etnik kimliğine bakıyorsun. Mizah değil, kriminal inceleme. Herkes nem kapmaya hazır tetikte bekliyor.

Türkiye’deki siyasi atmosfer, bireylerin yalnızca siyasi tercihini değil, ruhsal dayanıklılığını da şekillendiriyor. Kutuplaşma, belirsizlik, medyatik baskı ve ifade kısıtlamaları; kolektif ruh halini kronik bir anksiyete, öfke ve tükenmişliğe sürüklüyor.

Bu yalnızca bireysel değil; toplumsal sağlığı da tehdit eden bir süreç. Siyasal reformlar kadar, medya okuryazarlığı, psikolojik destek politikaları ve kamusal empatiyi artıracak girişimler bu döngüyü kırmada kritik önemdedir. Ama önce halkın %60’ı “ne okuryazarlığı, ben zaten haberi görmeden sinirleniyorum” evresinden çıkarılmalı. Buraya kadar okuduysan kendine sorabilirsin: Ne olacak bizim halimiz?

Kaynakça

  • American Psychological Association (APA), Stress in America Survey, 2022.
  • KONDA, Gençlik Araştırması, 2023.
  • İstanbul Bilgi Üniversitesi, Kutuplaşma Araştırması, 2021.
  • Journal of Cognitive Psychology, Misinformation Fatigue, 2021.
  • UNESCO, Media Literacy and Democracy Report, 2022.
  • Oxford Internet Institute, Public Shaming and Online Self-Censorship, 2023.
  • Seligman, M. E. (1967). Learned Helplessness.
  • Harvard Political Psychology Review, Empathy and Polarization, 2019.
  • Boğaziçi Üniversitesi Psikoloji Bölümü, Siyasal Çaresizlik Anketi, 2022.

Read more

Tanrı Tarihi #23 Tanrı’ya mı İnsana mı Boyun Eğmeli?

Tanrı Tarihi #23 Tanrı’ya mı İnsana mı Boyun Eğmeli?

Tektanrıcılığın Ontolojik Derinliği ve İslam’ın Kurumsal Sapmaları Üzerine Karen Armstrong’un Dinin Kısa Tarihi adlı eserinin “Tanrı’nın İradesine Boyun Eğmek” başlıklı bölümü, özellikle İslam’ın teslimiyet temelli yapısını anlamak için güçlü bir başlangıç noktası sunar. Ona göre “Müslüman” olmak, kelime anlamıyla Tanrı’ya teslim olandır. Bu teslimiyet, yalnızca

By Daphne Emiroğlu
Ella Fitzgerald: Notalara Dokunan Kadın

Ella Fitzgerald: Notalara Dokunan Kadın

İnsan kendi dertlerine, beceriksizliklerine, korkularına uydurduğu bahanelere bakınca bazen utanıyor. Minik dertleri göğüsleyemeyen, küçük sorunları çözemeyen, mutsuzluklarına ve problemlerine çözüm bulamayan insanlarla, bir çoğu için dünyanın sonu denecek yerlerden yıldız gibi parlayan insanlar çıkıyor. Hepsi aynı gezegende yaşıyor. Aynı havayı soluyor. Ella Fitzgerald'dan bahsedeyim biraz. Geceleri onun sesiyle

By Daphne Emiroğlu
Satıh hâlâ müdafaaya muhtaçtır.

Satıh hâlâ müdafaaya muhtaçtır.

Mustafa Kemal Atatürk’ün Sakarya Meydan Muharebesi sırasında söylediği “Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır; o satıh bütün vatandır” sözü, yalnızca bir savaş stratejisinin özeti değil, bir milletin varoluşsal mücadelesini ifade eden tarihî ve felsefî bir bildiridir. Yüzeyde bu cümle, belirli bir cephe hattının savunulmasından vazgeçilip, topyekûn direniş anlayışının benimsendiğini

By Daphne Emiroğlu