Bakiye

Dua mı etsek hep beraber? Ya da sürekli niyet mi etsek? İyi ya da kötü mü olduğu belli olmayan niyetlerimizle kafaları mı karıştırsak? Yoksa vaz mı geçsek? Yoksa her şeye boş mu versek? Ya da kötü şeyler olduğunda tüm duyarlı halimizle ortalara çıkıp bağırıp çağırsak mı? Aslında içimizde fırtınalar kopmazken, dışarıda fırtınalar koparmaya mı niyetlensek? Ya da … ya da çekirdek alıp olanları mı seyretsek?
Her gün başka bir kötü habere uyanan bu gezegen, içinde beslediği umursamaz, zarar veren, ve durmaksızın yok eden o muhteşem canlıya mı borçlu her şeyi? İnsan denen canlı gerçekten muhteşem mi yoksa dünyanın en büyük belası mı? Sürüler halinde yaşayıp her yeri kirleten, aynı sürünün içindekini yok etmek isteyen, kırıp döken, tuhaf sesler çıkaran o canlı… İki kollu, iki bacaklı! Tek ağızlı ve tek dilli. Ve inanılmaz güzelliklere imza atan beyni… Ne tezat! İyi ve kötünün kanlı canlı hali… İyi nedir, kötü nedir diye merak ederiz. Boşa kafanızı yormayın! Biziz işte!
Dua edelim beraber.
Eğer dedikleri gibi bir Tanrı varsa ve bizi görüyorsa belki duyar. Belki bazılarının dilediği gibi akıl ve ona uygun fikir verir. Ama herkes akıllı zaten öyle değil mi? Tüm akılların fikirleri var. Peki aramızda akılsız olanlar mı var? Sanmıyorum. Kendimiz için başkasını yok etmeyi arzulayacak kadar akıllıyız biz. Arzularımız için her şeyi yapacak kadar hırslı… Başarmak için yolumuzdaki her şeyi yok edecek entrikaları kuracak kadar akıllı… Bazı akıllar vahşet, bazı akıllar çiçek dolu…
Dua edelim beraber…
Peki kimler için dua edelim?
Aklını kaybetmiş olanlar için mi yoksa onların eline düşen masumlar için mi? Kim için dua edeceğiz? Teninin rengi yüzünden dışlananlar, eziyet görenler, haksızlığa uğrayanlar, dini yüzünden işkencelere maruz kalanlar, dini olmadığı için aşağılananlar, inandığı din için başkasına eziyet edenler, fakir diye sevilmeyenler, zengin diye düşman sayılanlar, eğitimli küstahlar, yalancı akademisyenler, sahtekar doktorlar, adaletsiz kanun adamları, ülkeleri yöneten şefkatten yoksun devlet adamları, rüşvet alan bürokratlar, sevilme arzusu ile her taraf saldıran şımarıklar… Hangileri için eşsiz dualarımızı sunalım?
İnsanı gerçekten sevmek mümkün mü?
Her insanı…
Bakıyorum… Mümkün görünmüyor çoğu zaman… Hatta hiçbir zaman…
Biz nasıl, nasıl olur da hem harikaları hem de belaları yaratabiliyoruz. Bizim içimizde nasıl oluyor da hem iyilik için yanan bir ışık hem de herkesi yakmak isteyen bir ateş yanıyor. Biri diğerine nasıl galip geliyor?
Menfaatlerimiz başkalarını yok edecek kadar nasıl güçleniyor?
Biz nasıl oluyor da diğerlerinden daha değerli olduğumuzu düşünüyoruz?
Başkalarının kalbini, ruhunu parçalayacak kadar gaddar olabilenlerimiz kim? En kırılgan olanlarımız mı? En beyefendi ve hanımefendi görünenlerimizin içinden nasıl oluyor da devasa manipülatörler çıkıyor? Hatta bazen de en gaddarlar… En şefkatlilerimiz en sert görünenlerimiz mi yoksa pıt diye kırılanlar mı? Yoksa tırnağı kırıldı diye ağlayan o güzel kadınlar ilgi için her yerini kırabilecek kadar cesur olanlar mı?
Gerçekten bu kadar becerikli bir varlık aynı anda kendini aşağılık hissedebilir mi?
Yaratanlar, yıkanlar ve seyredenler… Hangisi için dua etmeliyiz? Yardıma ilk ihtiyacı olan hangisi?
Kim cevap verir buna?

Çok okumuş ama bir şey yapamamış olan mı?
Çok gezmiş ama okumamış olan mı?
Hayatı zorbalıkla geçmiş olan mı?
Hiç eğitim almamış olan mı?
Faşist olan mı?
Başkasının üstünde tepinerek bir türlü yükselemeyen mi?
Sadece dertlerine odaklanan mı?
En akıllımız mı?
Hiçbir baltaya sap olamamış olan mı?
Her gördüğüne aşık olan mı?
En zavallımız mı?
En kabiliyetli olan mı?
Bizi gezegenin tüm kötülüğünden kalan bakiye mi kurtaracak sizce?
Sen hesabın sonunda bir türlü yuvarlanamayan bakiye misin?
Yoksa sen bir işlemin kesin sonucu musun?