Başımıza İyi Şeyler Gelmedi mi?

Başımıza İyi Şeyler Gelmedi mi?

Biraz da güzel şeylerden konuşalım…

İnsan kolayca kendisini sergilemeye başladığında, ister istemez başkasının sergi alanını da gezmek zorunda kalıyor. Biliyorsunuz, artık hayatımız etkileşim… Seyret beni seyredeyim seni. Takibe takip gerek arkadaşlar…Bazen kopyalamak için, bazen öğrenmek için… Hatta bazen kopyaladığını zannederken öğreniyor da…Entellektüellerin çok kıymetli olması sebebiyle, gerçek entellektüellerin kopyalarını yarattı sosyal medya ve bazı insanlara da yeni ilgi alanları yarattı. Henüz yeni farkettikleri şeyleri beğendiler… Bir yazarı, bir filozofu, bir müzisyeni ilk defa duydukları an aslında dünyanın ne kadar büyük kendilerinin ne kadar küçük olduğunu da farkettiler… Bazıları için bu acı verici oldu bence.

Düşünsene sen kendini bir dev aynasında görüyorsun… Dünyayı oturduğun ev, çalıştığın şirket ya da kendi şirketin, içinde dolandığın şehir zannederken, senden daha iyileri var… İşte bu “senden daha iyileri” bence bizi bitirdi. El elden üstündür diye boşa söylememişler, sosyal medya ellerden üstün olduğumuzu sürekli gösterme çabası içine de soktu bizi. Bitmek bilmez bir çaba. Kazanamayacağın bir savaş… Kupanın sahibi olmayacağın bir turnuva… Yine de devam etti insanlar ve etmekteler… Önemli değil, bu da insanın akıl baştan gidince yaptığı şeylerden biri. Kendimize odaklanmamak için kaçacağımız en güzel yol başkasının yoludur.

Hala güzel şeylerden bahsedemedim, başlıyorum. İnsan zihni işte! Sürekli olumsuza odaklanıyor. Ayrıca bedava kullandığımız bir şeyin pek de güzel olamayacağını yeterince anladık.

Yazabilenler, çizebilenler, besteleyebilenler, enstrüman çalanlar, sesi güzel olanlar, aktörler için fırsattı sosyal medya. Yazabilenler, çoğu forum sitelerinde ve Facebook hayatımıza girmeden evvel popüler olan bir çok internet sitesinde yazıyorlardı ve ne enteresandır o zamanlar Türkiye’de özellikle popüler sitelerde yazanların okunma oranları da, yorum alma oranları da yüksekti. Bir becerisi olanlar ve bunu sergileyecek, gösterecek alan bulamayanlar için çok değerli bir yer haline geldi sosyal medya… Neredeyse dünyanın her tarafında sanat ve hatta bilim bile tekelleştiği için tutkuları olan yaratıcı insanlar için yeterli alan bulmak zor. Bir yer bulamazsan kendine, sayılardan bağımsız yarattığın şeye senden başkaları da bakmazsa, görmezse o tutku bazen öfkeye dönüşüyor. Bir çok insan sosyal medyanın sağladığı bu imkan sayesinde kendini gösterdi. Bir çoğu meşhur oldu. Bir çoğu daha sonra iyi bir gelire sahip oldu. Sosyal medya trenlerini yakından takip eden ve hatta bir üstüne çıkıp trend oluşturabilecek kadar yaratıcı olup, emek verenler bu işin kaymağını yedi. Helal olsun! Haklarıdır.

Henüz 2013'e gelmemişiz. Bunu hatırlatmak isterim. Türkiye’de halk, yavaş yavaş gelen refahın etkisini yaşıyor… Keyfimiz gıcır… Bu arada halk hissetmiyor ama sermaye yavaş yavaş el değiştirmeye başlamış. Siyasi tarihimizin alışık olduğu tasfiye sistemi usulca işliyor. Halkın umurunda değil çünkü hayat artık daha kolay ve daha da kolaylaşıyor. Genelde enflasyonla terbiye edilen toplum, diğer işler rahat yürüsün diye önüne koyulan parayla oynamakta.

Bir gecesinde Twitter’a ve Friendfeed’e üye oldum. İkisi de çok sıkıcı gelmişti. O sıralar her şey daha dertsizdi sanki. Facebook daha neşeli ve canlıyken Twitter çöldü o zamanlar… Daha da doğrusu Türk bulamadım. Frienfeed bir çoğumuzun hayatında yer edinemeden yok oldu. Twitter ise Türkiye’de insanların tweetleri sebebiyle tutuklandığı yer olacaktı. Henüz haberimiz yoktu tabi.

Sosyal medya yavaş yavaş tartışma alanlarının yolunu da açtı. Türkler siyaset konuşmayı çok sever. Genelde sürekli ayrışırız ve ne enteresandır ki ayrışacak bir şey buluruz. Herkesin aynı olduğu bir sokakta bile hangi taraftaki kaldırım daha iyi diye ayrışırlar. Korku kültürünün egemen olduğu toplumlar hep böyledir. Farklı olanın farklı olduğunu sürekli söylemek gerekir ki, diğerleri farklıdan korksun, farklı olan öfkelensin ağzına geleni söylesin, diğerleri daha da korksun. Zira biliyorsunuz Anadolu etnik köken cennetidir. Madenimiz sağlam… Tüm bu ayrışmaya rağmen insanlar çok sert tartışmalara tanık oldular. Çok sert makaleleri, kendi fikirlerinden çok uzakta duran insanlar, onların öfkelerini, kabul edilemez inançları, hakaretleri, yasalarda suç sayılan bir çok değerin alaşağı edildiğini sosyal medya sayesinde gördüler… Aslında hayat zaten öyleydi ama herkes kendi sırça köşkünde yaşadığından dünyayı da bundan ibaret sayıyor. Bu ateşli ortamın insanları yıllar içinde ayrışmaya karşı duyarsızlaştırdığını düşünüyorum. Gözünün önünde akan ekranlara tanık oldukça ışık yanıyor. Bir dakika diyorsun! Burada bir saçmalık var! Ne yapıyoruz biz!!! İyi eğitim alanlar, kafasında bağnaz bir tarla sulamıyor olanlar için bir yumuşama mümkün oldu. Herkes kendisine muhalif olan bir kafanın elinden çıkanları okudu. Yaşlı teyzelere de Facebook’ta kurdukları çiftlerinde patates, mısır ve buğday ekmeye başlamışlardı.

Ünlüler için de bambaşka bir süreçti. Halk onlarla sosyal medyada karşılaştığında, evindeki koltukta nasıl oturduğunu gördüğünde daha da sevgi dolu oldu… Ayrı dünyaların insanları, tek bir dünyanın içinde bir araya geldi. Ünlü olan, ünlü olmak isteyen, marka olan ve marka olmak isteyen herkes için sosyal medyanın Facebook üzerinden açılan kapılarına muhtaç kalacaktı. Ve bu hem muazzam bir kolaylık hem de sinir bozucu bir zorluktu. Sosyal medya uygulamalarının izin verdiği ölçüde sınır çizebileceklerdi… Övgüleri aldıkları kadar, hayatları boyunca duymadıkları hakaretleri de kendi fotoğraflarının ya da yazılarının altında göreceklerdi. Her güzelin kusuru olur. Gülü seven dikenine katlanır.

Güzel şeylerden mi bahsettim bilmiyorum ama sosyal medyanın insan zihni üzerinde yarattığı bir esneklik olduğunu düşünüyorum. bu esneklik daha sonra zincirinden kopmuş bir ejderhaya dönüşse de…

Fotoğraf : Andy Bear Grills Barker

Türkiye Facebook’la ve Twitter’la tanıştı. Larry The Bird hayatımıza girdi. 2011'de Twitter Türkçe kullanılmaya başlandığında ülkede daha da ilgi çekecekti. 2014'te Türk mahkemelerinden sansür yiyen Twitter, daha sonra Türkiye için gündemi takip edebildiğin yegane yer haline geldi. Çünkü basın artık pek de basına benzemiyordu. Yiğidim aslanım Elon Musk henüz sahneye çıkmamıştı. Elon’a aslanım diye hitap ettiğime bakmayın, yengeç burcu ne de olsa… Aslanmış gibi davranabilir.

Read more

Tanrı Tarihi #24 Yanmakla Korkut, Biatla Kurtul: Mümin Üretim ve Dağıtım Kooperatifi

Tanrı Tarihi #24 Yanmakla Korkut, Biatla Kurtul: Mümin Üretim ve Dağıtım Kooperatifi

Dinin tarihsel serüveni, yalnızca metafizik bir arayış değil; aynı zamanda güç, tahakküm ve korku üzerine kurulu bir düzenin de hikâyesidir. Mücadele ve cehennem gibi kavramlar, sadece inanç sistemlerinin bileşeni değil, toplumsal düzenin kontrol mekanizmaları hâline gelmiştir. Din, iktidarı meşrulaştırmak ve itaati koşullamak için araçsallaştırıldığında, mücadele cihada, korku ise cehenneme dönüşür.

By Daphne Emiroğlu
Tanrı Tarihi #23 Tanrı’ya mı İnsana mı Boyun Eğmeli?

Tanrı Tarihi #23 Tanrı’ya mı İnsana mı Boyun Eğmeli?

Tektanrıcılığın Ontolojik Derinliği ve İslam’ın Kurumsal Sapmaları Üzerine Karen Armstrong’un Dinin Kısa Tarihi adlı eserinin “Tanrı’nın İradesine Boyun Eğmek” başlıklı bölümü, özellikle İslam’ın teslimiyet temelli yapısını anlamak için güçlü bir başlangıç noktası sunar. Ona göre “Müslüman” olmak, kelime anlamıyla Tanrı’ya teslim olandır. Bu teslimiyet, yalnızca

By Daphne Emiroğlu
Ella Fitzgerald: Notalara Dokunan Kadın

Ella Fitzgerald: Notalara Dokunan Kadın

İnsan kendi dertlerine, beceriksizliklerine, korkularına uydurduğu bahanelere bakınca bazen utanıyor. Minik dertleri göğüsleyemeyen, küçük sorunları çözemeyen, mutsuzluklarına ve problemlerine çözüm bulamayan insanlarla, bir çoğu için dünyanın sonu denecek yerlerden yıldız gibi parlayan insanlar çıkıyor. Hepsi aynı gezegende yaşıyor. Aynı havayı soluyor. Ella Fitzgerald'dan bahsedeyim biraz. Geceleri onun sesiyle

By Daphne Emiroğlu