Bebek Davası

Adnan Menderes ve Ayhan Aydan’ın aşk hikayesi o zamanların skandalı, magazin haberi, bugünün hüznü… 7 Mayıs darbesinden sonraki Yassıada Duruşmalarından görülen bir davanın da konusu. Mahkeme tutanaklarını okumak için yürek ister. Ben çok kez okuduğum için duyarlılığımı yitirdim zannediyordum. Bu yazıya başlamadan evvel göz attım, gözlerim doldu.

Hele ki mahkeme başkanının soru sorduktan sonra, hatta alaylı bir şekilde olduğunu tahmin ettiğim sorulardan sonra parantez içinde (Gülüşmeler) yazan kısımlarda insan dişlerini sıkıyor. Öyle aşağılayıcı, öyle insanlıktan uzak bir duruşma metni ki… Hepsini okuduğunuzda duruşma neden yapılmış ki diyorsunuz, tiyatro gibi.. Zaten konuşmalardan ve sorudan ziyade yargılardan büyük bir itibar kaybı hedeflendiği belli.

Davanın konusu; yeni doğmuş gayrı meşru çocuğu öldürmek ve bu suça azmettirmek. Tarih 31 Ekim 1960
Duruşma tutanaklarından 9. ve 10. sayfadan alıntı:[1]
SANIK Fahri Atabey: Müsaade buyurun arz edeyim. Bendeniz İngiltere’de 2,5 sene tahsilden sonra döndüğüm zaman doçent oldum ve üniversitede ders veriyordum. Fakat İngiltere’de Türkiye’de olmayan bir hastane sistemini kurmayı çok arzu ediyordum ve bunun için uğraştım. Bu fikrimden Ayhan Hanım’a bahsettim. O da Adnan Menderes’e bahsederim dedi ve ben bir vatandaş olarak Başvekile düşündüklerimi ve durumu anlattım. Adnan Bey’in tavassutu ile hastahaneye şef oldum. Bir buçuk sene sonra merhum Ekrem Hayri Beyin müteaddit ısrarlarından sonra başhekim oldum.Benim oraya başhekim olmam hiç bir zaman gayri meşru bir hak değildir. Ben o zaman hastahanenin kuruluşuna başladığım zaman 20 yataklı bir semt hastanesi idi. Şimdi hastahane benim idealist olarak çalışmamın neticesidir. Bunu bir methüsena olarak söylemiyorum. Benim bunda çok mühim rolüm vardır.
BAŞKAN : Böyle bir idealist doktorun Ayhan Aydan’ın bir telefonu üzerine kalkıp gece vakti gelip, gayrı meşru bir çocuğu mezara kadar götürmek yakışabilir mi?
SANIK Fahri Atabey: Giderim efendim yapabilirim, bunda vicdani huzurum var. Başka bir şey yoktur.
BAŞKAN: Peki kafi.
İtibarsızlaştırma, yargıda alay, mahkeme başkanının güldüren çıkışları, savunma tarafına karşı açık bir cephe alış… Zaten yargılanmışken, boş yere yargılanma… Bütün bu düzenler için de halkın parasının çar çur edilmesi…
Dayanın, konuya geliyorum…
Ayhan Aydan ve Adnan Menderes aşkı askeri bir darbe ile aleni hale gelmiş ve utanmaz bir şekilde gözler önüne serilmiş bir aşk hikayesi.
Ayhan Aydan 1924 doğumlu, hayatını sanatla iç içe geçirmiş, Türkiye’de modern operanın gelişiminde katkı sağlamış, salonları billur sesiyle dolduran bir opera sanatçısı.

1951 yılında bir davette Adnan Menderes ile tanıştı, o sırada eşinden boşanmak üzereydi. Tanıştıktan 9 yıl sonra Yassıada Duruşmalarındaki mahkeme heyetine “Ben onu çok sevdim” diyecek ve Adnan Menderes’in yanında duracaktı. Yıllar sonra Adnan Menderes’in oğlu Aydın Menderes Ayhan Hanım babama sahip çıkışına saygımız var. diyecekti.
Peki yargılanmalarını gerektirecek bu bebek davası tam olarak ne içeriyordu. Cunta devrik başbakan Adnan Menderes’i yargılıyordu ancak itibarını zedeleyecek davaya da gerek duymuş olmalılar ki, Bebek Davası olarak tarihe geçen davada şahitlik yaptı. Şahitlik yaptığı yerleri okumanız için yazının en altında dava tutanağını bulacaksınız.
Ayhan Aydan Adnan Menderes’ten hamileydi. Hamileliğin 8. ayında sancılandı. Evde arkadaşları ile poker oynuyordu. Arkadaşları eve doktor çağırdılar, o da aynı anda kendi dokturu ve aynı zamanda uzun yıllardır dostu olan Dr. Fahri Atabey’i aradı. Fahri Atabey Zeynep Kamil Hastanesi başhekimiydi. Fahri Atabey İstanbul’da, Ayhan Aydan Ankara idi. Fahri Bey yine de yola çıktı, yanına bir hemşire aldı. Aynı zamanda 8. ayında prematüre bir doğum olacağından gerekli küvözü de. Hemşire de prematüreler konusunda uzmanlığı olan bir hemşire idi. doğum yetişemedi, onlar gelene dek bebek doğmuştu. Bebeği muayene eden doktorun raporuna ve mahkemedeki tanıklığına göre bebek kalp atışları zayıf, enerjiden yoksun doğmuştu, normal bir bebek gibi değildi. Apati gözlemlemişti. Ağlamıyordu. Şansı yok gibi görünüyordu. Yapabilecekleri her şeyi yaptılar ama bu arada Ayhan Hanım yalvararak ağlıyordu, “Bebeğimi yaşatın!” Fahri Bey eve vardığında bebek ölmüştü. Daha sonra doktorlar raporlarını yazdılar imzaladılar, Fahri Bey’de aynı zamanda dost oldukları için defin işlemlerine yardım etti. Cami ve mezarlık işlerini o halletti. Bunları neden yaptığı da mahkemede kendisine soruldu. “Ayhan Hanım eski dostumdur, elbette yaparım” diyecek kadar bir dik duruş sergilemiş.
Peki dava neyi araştırıyordu?
Gayri meşru denilerek sürekli aşağılanan yaşamını yitirmiş bebeğin, Adnan Menderes emriyle Fahri Atabey tarafından öldürüldüğü ve çocuğu muayene eden Prof. Dr. Bahtiyar Demirağ… aynı zamanda Ayhan Hanım’ın diğer çocuğunun da doktoru. Bebeği muayene eden o. Ankara Üniversitesi Çocuk Hastalıkları Profesörü… Mahkemede diyor ki;
Enerji noksanlığı vardı.Hareketleri yeni doğan bir bebeğin hareketlerine benzemiyordu. ve yeni doğan normal çocukta beklenmesi gereken gibi değildi, noksandı. Fonksiyonel bir gerilik vardı…. Bu prematüre sebebiyle bu sinir sisteminde veya başka bir organında hasar husule gelmiş olabilirdi.
Doğum zor muydu kolay mıydı, kordon dolandı mı dolanmadı diye süren bir dava… İnsanı delirtiyor. Şahit ve sanıklara sürekli yalan söylüyorsun iması, alay ve gülüşmeler…
Cunta işini bilmiş…
Bu arada İstanbul Müftüsü’nden bu konuda fetva istediler. Müftü Ömer Nasuhi Bilmen, “Zina en büyük günahtır” fetvasını verdi. Lakin zina suçlaması için eşi Berin Menderes’in şikayetçi olması gerekiyordu. İşe yaramadı. Hukukçulardan oluşan Yüksek Soruşturma Genel Kurulu, beş yıl önce ölmüş bir bebeğin ölüm nedenini ispatlamanın tıbben imkansız olduğunu söyleyerek dava açılmasına oybirliğiyle karşı çıktı. Ama Milli Birlik Komitesi zorlayınca meşhur “Bebek Davası” açıldı. Kanıt bulmak için beş yıl önce ölen bebeğin mezarını açtılar, kemikleri çıkarıp muayene ettiler. Ön soruşturmada Menderes, -basının tabiriyle- “Ayhan Aydan’la metres hayatı yaşadığını ve çocukları olduğunu itiraf etti.” Duruşma, Devlet Başkanı Cemal Gürsel’in gizli celse talebine rağmen “ibret için” açık yapıldı. Devrik Başbakan’ı aşağılamak için her şey hazırlanmıştı. O kadar ki, işte savcı, Başbakanlık kasasında bulunduğunu öne sürdüğü bir zarfı çıkardı. Üzerinde “Tarihi vesikalar” yazan zarfın içinden bazı çıplak kadın fotoğraflarıyla beyaz bir kadın külotu çıkardı. Menderes’e ve kameralara doğru sallayıp “Bu külotu kim unutmuş acaba Başbakanlık’ta?” diye sordu. [2]
Adnan Menderes’in iyi ve kötü bir çok hizmetini, siyasi hayatı boyunca yaptığı şeyler hakkında beğendiklerimi ya da beğenmediklerimi, doğru ya da yanlış olanları kendi bilgimce söyleyebilirim. bu konulara meraklı çok insan bunu söyleyebilir… Hatta Adnan Menderes’in yanında daha vizyoner insanlar olsaydı, bugün daha farklı bir ülkede yaşayacağımızı bile söyleyebilirim. Ancak adaletin olmadığı bir yere terkedilmiş olması acı verici… Çok bilmiş cunta tarafından devrilmeyi de, o şekilde yargılanmayı da, idamı da bu ülkenin kara lekesidir. Halkın seçtiği bir başbakan başkası tarafından zorla görevden alınıyor. Halkın seçmediği, istemediği ve arzu etmediği bir yöntemle… Ancak Adnan Menderes bazı uygulamalarıyla öyle kızdırıyor ki bazı kesimleri, henüz kimse demokrasi aşığı değil, kıymet bilinmemiş. Ülke kurtuluyor sanıyorlar. Demokratik olmayan bir cunta tarafından demokratik olmayan bir yöntemle yargılanıyor. Hala bazı cahiller Adnan Menderes kendi bebeğini öldürmüş der. Hafızalara öyle kazınmış. İtibarsızlaştırmayı öyle güzel yapmışlar ki… Genelde aynıdır, cinsel içerikli bir şeyleri ortaya salarlar siyasiler için. Sonradan da yaşadık.
İmamoğlu’nun gözlatına alınmasınında ardından da eşi ve oğlu hakkında, Özgür Özel’in sevgilisi olduğu iddia, İmamoğlu’na yine aynı yakıştırmalar… Artık pek kimsenin önemsediği ve itibar ettiği şeyler olmasa da bazı kesilerde işe yarıyor. Sabah programlarında bütün mahallenin birbiriyle seviştiği programları izleyen halk, siyasinin ahlakını sorgulama hakkına sahip midir ondan emin değilim. Açıkçası kimsenin cinsel hayatı beni alakadar etmiyor. Cinsel hayatla çok ilgilenmek isteyenler kendi öz çocuklarına tecavüz eden babalarla uğraşsın.
Bu dava Anayasayı ihlal davası ile birleştiriliyor. Bebek davasından beraat ediyor. Ancak Ayhan Aydan’a örtülü ödenekten ev aldığı iddiası peşni bırakmıyor. O suçtan hüküm giyiyor.
Adnan Menderes 1950–1960 yıllarına damgasını vurmuş bir başbakan olmasının yanı sıra Çakırbeyli ve civarındaki kaynak kişilerden edinilen bilgilere göre Çakırbeyli çiftliğinin ve köy halkının “Has Beyi” olarak adlandırılmıştır. Dedesinden kendisine 9 yaşında kalan oldukça geniş toprakların sağladığı gelirle büyümüş, geçimini tarımdan kazanmıştır. Çiftlik hayatı ona köylü ve çiftçi ile yakın temas sağladığından, halkın da onu kabullenmesi ve sevgisini anlamak kolay oluyor. Tarımı, toprağı bilen bir başbakan…
Ayhan Aydan Adnan Menderes, dava veya ilişkisi hakkında bir daha hiç konuşmadı. Hikayesini kendisiyle beraber mezara götürdü.

“Adnan Menderes’i evli olmasına rağmen büyük bir aşkla sevdim”
Yıllar sonra Can Dündar bir röportajda soruyor,“ Herkes susarken Başınıza bir şey gelmesinden korkmadınız mı?
“Korkmadım. ‘Bir iş gelecekse de Adnan bey için gelsin’ dedim. Çünkü onu çok sevdim.” diye cevap veriyor.
Aslında 1957 yılında ilişkileri bitmişti. bir daha hiç görüşmemişlerdi. Son konuşmaları da darbeyi duyduğunda Ayhan Hanım başbakanı aramıştı, o da “Yarım saate kadar çıkıyoruz” dedi, bu da sonra konuşmalarıydı.
Koca komiteler, cuntalar, rütbeler bir bebek cenazesiyle uğraşıp durmuşlar. Hİsim de havalı Milli Birlik Komitesi… Mezardaki bebeği aşağılayarak amacına ulaşmış…
Adnan Menderes açılan o kadar dava arasından sadece Bebek Davası’ndan beraat etti.
Peki asıl soru şu; Adnan Menderes’in idamı ve ülkede yapılan tüm darbelere karşı duruş gösterip artık demokrasi ile yaşayacağımızı iddia eden kimdi?
[1] Bebek Davası / Esas No: 1960/8 — Tutanak : https://tustav.org/arsiv/dava-dosyalari/yassiada-arsivi/yassiada-160-8.pdf
[2] Can Dündar https://www.milliyet.com.tr/yazarlar/can-dundar/hayatinin-butun-erkeklerini-kaybetti-1062578