Beynin Protein Tozu

Beynin Protein Tozu
Photo by Robert Anasch on Unsplash

Okumak beyin için spor salonudur. Sinapslarınız mekik çeker, nöronlarınız squat yapar, bu işin poponuza faydası yoktur ama onu sağlam yere koymanızın yolu da okumaktan geçer. Hafızanız da “ölmeden önce yapılacaklar” listesini günceller. Tek fark "dumbbell" yerine "dostoyevski" kaldırmanızdır. Dostoyevski sevmiyorsanız onun yerine başka birini yazın, elbette kendi yazınızın içinde yapın, bunu ben yazıyorum. Kelimeler kaslarınız değilse bile zekânızı biçimlendirir. Çünkü okuma, beynin korteks bölgelerini çapraz olarak çalıştıran çok yönlü bir eylemdir. Teknik kelimeler kullanırken daha ayrıntılı anlatımlar yapmak istemiyorum, biz sonuca bakalım: Okumak sizi yüceltir.

Fonolojik işlemleme (harfleri seslere dönüştürme), semantik işlemleme (anlamı kavrama), episodik bellek (bağlam kurma), hatta motor korteks (göz hareketleri) bile bu işlemin içinde yer alır. Yani bir kitap okurken beyninizde resmen bir DJ seti çalıyor: “Ve karşınızda Hipokampus’un muhteşem bağlantı partisi!” Cıstak cıstak!

Amerikan Psikoloji Derneği’ne göre, düzenli okuma yapan bireylerin empati kurma becerisi, bilişsel esnekliği ve duygusal düzenleme yetisi anlamlı şekilde artıyor. (Buradan sonra okumayanlar için birkaç kırıcı cümle gelecek, hazır olun.) Herkes toplum içinde okumayı çok sever bir role bürünüyor ama yapmayın arkadaşlar, hepimiz birbirimizin teğmenliğini biliyoruz.

Okumayan insan, evde koşu bandı olup üstüne çamaşır asan kişidir: Bir şeye sahip ama kullanmıyor. Beyni var ama dekor. “Ben kitap okuyamıyorum yaaa,” diyen biri, aslında “Ben zihinsel gelişime karşıyım, çünkü boş beleş içerikler serotonin salgılatıyor ve ben bu kısır döngüde keyifle çürüyorum,” demeye getiriyor. Bir de vakti olmayanlar var. Büyük yalancı hepsi kusura bakmayın. Kitap yerine TikTok’ta kızgın tavaya yumurta kıran dayı izlemek, bilgi yerine dopamine yatırım yapmaktır, bu yatırım da herkesin işine gelir. O da bir tercihtir tabii—tavaya kırılan her yumurta kadar nöron ölürken, “günaydın” story’si paylaşmakla meşguldür bu kişi. Ben de yapıyorum arada bu "günaydın storysini" ama sonra şunu farkettim, bu günaydın kime? Amerşka'dan günaydın hikayesi atmıştım memlekete, hepsi mışıl mışıl uyuyordu.

Okuma alışkanlığı olan bireyler, aynı anda birçok değişkeni analiz edebilir, neden-sonuç ilişkileri kurabilir ve soyut düşünme becerisini geliştirir. UNESCO verilerine göre okuma becerisi yüksek toplumlar aynı zamanda bilim, sanat ve teknoloji üretiminde de başı çekiyor. Biz de ise sanat deyince hafif mide bulantısı oluyor. Bilim sadece sosyal medya uygulamalarındaki güncellemeler. Yani uzaya çıkan ülkelerin ortak noktası: Kitap okuyan halk. Uzaya bakıp “vay be ne büyük” demekle, yörünge fiziği hesaplayıp roket göndermek arasında bir fark var. Biri “yorum yapıyor”, diğeri “düşünüyor”.

Bununla birlikte, okumak yalnızca bir entelektüel faaliyet değil; aynı zamanda zihinsel hijyen meselesidir. Düşünce yapısını çöp birikintisine dönüştüren yanlış bilgilerden arınmak, ancak sağlam kaynaklarla beslenmiş bir zihnin ürünüdür. Okumayan bireyin kafası, başkasının fikirleriyle dolmuş bir e-posta kutusuna benzer. Hem spam doludur hem de hiçbir şeyi silmeye kıyamaz. Her evde bulunan o berbat çekmece vardır ya, işte o hale döner kafa, her şey var ama hiçbiri işe yaramıyor.

Özellikle nörobilim alanında yapılan çalışmalar gösteriyor ki, çocuklukta okuma alışkanlığı edinmiş bireylerin beyin yapıları daha karmaşık bağlantılar geliştiriyor. Beyindeki beyaz madde yoğunluğu artıyor, bu da daha hızlı düşünme, dikkat süresi ve öğrenme kabiliyeti anlamına geliyor. Okumayan çocuk ise dijital ortamda 15 saniyelik içeriklerle büyürse, ileride “şarjım %1 kaldı” cümlesiyle hayat özetini çıkaracak beceriden öteye gidemiyor.

Okumayan yetişkin ise daha da trajikomik bir portredir. Bir cümleyi üç kere okur, yine anlamaz. “Bu ne demek ya şimdi?” diye yazar altına. Hadi en azından anlamadığını beyan eder, bir de okuyup tamamen yanlış anlayanlar var. Çünkü zihin işlemeyi unutmuştur. Bütün gün yorum köşelerinde “he he kanka aynen” yazıp, geceleri “neden yalnızım?” diye ağlamanın adı, düşünce yoksunluğudur.

Üzgünüm ama kitap okumayan bireyin hayal gücü, çürümüş limon gibi kokar. Kokladın mı hiç? Koklamalısın. Yaratıcılık denilen şey, bilgiyle mayalanır. Okumayan biri fikir üretemez; yalnızca olanı tekrar eder. Zaten Instagram’daki estetik sayfalar da onun içindir: Kendi cümlesi yok, başkasının alıntısını repost’lar. Üstüne de “çok anlamlı...” yazmayı ihmal etmez. Hayır, anlamlı değil. Sadece yazı tipi güzel.

Bir de “Ben film izliyorum, o da aynı şey” diyen tayfa var. Elbette film izlemek bir sanat biçimidir, ama senin izlediğin şey “Fast & Furious 14: Uzayda Drift” ise burada sanat değil, benzin kokusu var. Okuma eylemi aktif bir iştir, film izlemek ise pasif bir alımdır. Kitap okurken cümleyi zihninde sahnelersin, beynin çalışır. Filmde ise yönetmen senin yerine düşünmüştür. Sen koltukta patlamış mısırla ter dökerken, zihnin obezleşir. Obezlik seyrettiğin film ya da dizilerle de bağlantılı olarak artar elbette.

Okumak sadece zekâyı değil, vicdanı da geliştirir. Tutsak yazarların, sürgün edilmiş şairlerin, yasaklı kitapların anlattığı hikâyeler, sadece kurgu değil; insanlık tarihinin utanç ve umut arşividir. Bir kitabı açmak bazen bir kalbi açmak gibidir. Ama tabii, kalbi "kapanmaz indirim" bildirimiyle çalışan biri için bu cümle sadece “aşırı uzun” olabilir.

Sonuç olarak: Okumak sizi akıllı, meraklı, esnek, eleştirel ve bazen de yalnız yapar. Çünkü cahil kalabalıklar arasında akıllı olmak yalnızlıktır. Ama unutmayın: Yalnız bir akıllı, bin aptaldan daha güçlüdür. Hele bir de kitapları varsa, o yalnızlıktan evren yaratır.


Kaynakça:

  • American Psychological Association (2014). “Reading and empathy”
  • Wolf, M. (2007). Proust and the Squid: The Story and Science of the Reading Brain.
  • OECD (2022). Programme for International Student Assessment (PISA)
  • UNESCO Institute for Statistics (2020). Literacy and Sustainable Development
  • Willingham, D. T. (2009). Why Don’t Students Like School?

Read more

Tanrı Tarihi #23 Tanrı’ya mı İnsana mı Boyun Eğmeli?

Tanrı Tarihi #23 Tanrı’ya mı İnsana mı Boyun Eğmeli?

Tektanrıcılığın Ontolojik Derinliği ve İslam’ın Kurumsal Sapmaları Üzerine Karen Armstrong’un Dinin Kısa Tarihi adlı eserinin “Tanrı’nın İradesine Boyun Eğmek” başlıklı bölümü, özellikle İslam’ın teslimiyet temelli yapısını anlamak için güçlü bir başlangıç noktası sunar. Ona göre “Müslüman” olmak, kelime anlamıyla Tanrı’ya teslim olandır. Bu teslimiyet, yalnızca

By Daphne Emiroğlu
Ella Fitzgerald: Notalara Dokunan Kadın

Ella Fitzgerald: Notalara Dokunan Kadın

İnsan kendi dertlerine, beceriksizliklerine, korkularına uydurduğu bahanelere bakınca bazen utanıyor. Minik dertleri göğüsleyemeyen, küçük sorunları çözemeyen, mutsuzluklarına ve problemlerine çözüm bulamayan insanlarla, bir çoğu için dünyanın sonu denecek yerlerden yıldız gibi parlayan insanlar çıkıyor. Hepsi aynı gezegende yaşıyor. Aynı havayı soluyor. Ella Fitzgerald'dan bahsedeyim biraz. Geceleri onun sesiyle

By Daphne Emiroğlu
Satıh hâlâ müdafaaya muhtaçtır.

Satıh hâlâ müdafaaya muhtaçtır.

Mustafa Kemal Atatürk’ün Sakarya Meydan Muharebesi sırasında söylediği “Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır; o satıh bütün vatandır” sözü, yalnızca bir savaş stratejisinin özeti değil, bir milletin varoluşsal mücadelesini ifade eden tarihî ve felsefî bir bildiridir. Yüzeyde bu cümle, belirli bir cephe hattının savunulmasından vazgeçilip, topyekûn direniş anlayışının benimsendiğini

By Daphne Emiroğlu