Dolunay: Ay Büyürken Aklın Küçüldüğü Gece

Ay doluyor, biz boşalıyoruz. Ay yukarıda parlıyor, biz aşağıda saçmalıyoruz. Hani gökte ne varsa yerde de o vardı? Yok!
Dolunay denince hâlâ romantik şeyler aklına gelen varsa, ya çok âşık ya da çok bilgisizdir. Her romantik fotoğrafın ya da çizimin arka foncusunun dolup dolup boşalması, bizim de kıpırdanmamıza sebep oluyor tabii. Zira sudan oluşuyoruz. Dolunay, tarih boyunca insanlığın hem ruhunu hem hormonlarını yerinden oynatmıştır. Kurda dönüşen adamlar, şarapla çıldıran tanrılar, regl döngüsünü ay ışığına bağlayan kurnazlıklar... Hepsi burada. Ay büyürken akıl küçülür. Bunu kimse söylemedi ama keşke söyleseydi.
Astrolojide dolunay, bitirme, farkına varma ve duygusal patlama zamanıdır. Zaten bu aşamalar asla bitmiyor. Bir şeyin farkına varıp, sonra her şeyin farkına varmadığımızın farkına vardığımız bir hayat içerisinde debeleniyoruz. Tam anlamıyla içsel küflerin dışarı taştığı gece diyebiliriz dolunay gecesine. Terazi dolunayıysa ilişkini bitirmen beklenir. Akrep dolunayı varsa zehri boşaltmalısın. Yengeç dolunayı mı? Ağla ama artistik bir şekilde. Astrolojik özet şu: Ay doluyken herkes kendi kafasına göre cinnet geçirir ama bunu “enerji arınması” olarak paketler. Ve tabii, her dolunayda herkes toksik ilişkileri bırakıyormuş. Bir gün de kendi toksikliğini bırak be abla.
Mitolojide dolunayın karşılığı, Ay tanrıçalarının PMS’i gibidir. Ay denince Artemis, Selene ve “dişi enerjiye tapan Instagram hikâyeleri” gelir akla. Artemis, bekâretin, avın ve ani sinir krizlerinin tanrıçasıdır. Ay’la olan bağı, kontrolsüz doğurganlıkla ilişkilendirilir. Selene ise her gece gökyüzüne çıkıp yakışıklı çoban Endymion’a bakarak iç çeker. Ve elbette Hekate: Ay’ın karanlık yüzü, büyüyle yoğrulmuş kadınların kurucu annesi. Kelime anlamı: “Gece gece zıvanadan çıkmak.” Ay tanrıçaları bugünkü astroloji fenomenlerinin atasıdır. Tek fark, Artemis’in ayakkabısı Reebok değil, geyik postuydu.
Bilim bu konuda ne diyor dersen, hiçbir şey. Bilimin işi çok şekerim; senin kişisel gelişimsel mistik palavralarını dinlerse migreni tutar. Dolunayın davranışlarımızı değiştirdiğine dair kesin bir veri yok. Ama yoga yapan Ay burcu kadınlarının “Bu dolunayda hissettiklerim bilimle açıklanamaz” cümlesine de engel değil. Bilim dolunayı inkâr edebilir ama Ay burcu Balık olan Ayşe, o gece ex’ini aradı. Bunu kimse durduramaz. Olmadı mesaj atar. Engel olamazsınız tatlım. Bir farkındalıktır o!
Herkes “Bu dolunayda neyi bırakıyorsun?” diye sorar ama cevabı zaten bellidir: Aklı ve mantığı. Story’ler şöyle akar: “Dolunay meditasyonunda göz(t)ümden ışık çıktı!”, “Bu dolunayda evrenle kontrat imzaladım.” Evren’in ağzı varsa, kesinlikle onunla gülmüyor bence.
Kimse erkekler üzerindeki dolunay etkisini konuşmaz. Sabah karşı 03:00’te “uyudun mu” mesajı atanlar hep aynı döngünün kurbanı: Ay ve libido. “Dolunaymış bugün, sen geldin aklıma. Çok ilginç! İnanmazdım böyle şeylere!” Zaten kimse inanmıyor, ama yaptıklarımıza kılıf bulmamız lazım.
Sonuç olarak dolunay sadece gökyüzündeki bir fenomen değil. Aynı zamanda içimizdeki bastırılmış her şeyin “gökyüzü izin verdi” bahanesiyle taşması. İster Artemis’in soyundan gel, ister burcuna bakıp “bu dolunayda ben değişiyorum” de. Aynı tas, aynı ay, aynı huy bebeğim.
Ve evet, dolunay gecesi yapılmaması gereken bazı şeyler var: Eski sevgiliyi aramak. (Çoğunluk arar.) Spiritüel online alışveriş yapmak. (1350 TL’ye “auranı temizleyen kristal seti” almak seni daha saf yapmaz, sadece daha yoksul yapar.) Ve son olarak: Story’de mum + kristal + gözyaşı fotoğrafı paylaşmak. Bunlar seni “farkındalıklı” değil, sadece sabit veri sağlayan bir algoritma kurbanı yapar.
Ay oradaysa, delilik buradadır. Ve belki de en doğrusu şudur: Ay'ı suçlamadan önce biraz susmak ve Ay'dan daha az parlamak. (Parlama meselesini biraz gaza getirmek için yazdım. Hepimiz parlamaya meraklıyız sonuçta.)
Ama dur. Eğer bu dolunay Oğlak burcunda gerçekleşmişse işler daha da tuhaflaşır. Tıpkı bu gece gibi... Çünkü bu, duygusal patlamadan çok, kariyer travmasıyla gelen bir “kurumsal gözyaşı dolunayı”dır. Ay da başka dolacak yer bulamamış, Satürn'ün biricik yavrusu Oğlak’a yerleşmiş. Bize ne fayda gelir? Oğlak dolunayı, “Bugün ne hissettiğimi değil, bugün ne başardığımı konuşalım” enerjisidir. Tabii biliyorsunuz, Oğlak ağır ve emin adımlarla ilerlediğinden genelde tam da hayalindeki gibi başaramaz... ya da 84 yaşında ancak ulaşır. Ay ışığı duygulara değil, yapılmamış işlere, başarısız hedeflere, LinkedIn paylaşımlarına vurur.
İnsanlar bu dolunayda içsel çocuklarıyla değil, iş tanımlarıyla yüzleşir. “Bu şirkette ne kadar daha kalacağım?”, “Ben neden hâlâ yönetici değilim?”, “LinkedIn'de neden alkış emojisi alan bir postum yok?” gibi sorular beynin içinde tango yapar. Hatta birbirinin ayağına basar. Ve tabii ki anneler... Çünkü Oğlak, Ay'ın sürgün olduğu burçtur ve astrolojik olarak “anneyle çözülmemiş mevzular” burada nükseder. Ay tutulduğunda bastırılmış hisler değil, bastırılmış anneler ortaya çıkar. Oğlak anneyle yaşamak da insanı zaman zaman hayatı sorgulamaya götürür.
Şöyle uyduralım: Oğlak dolunayında işten ayrılan, kariyer hedefi değiştiren ya da “Hayır, ben bu hayata annem için başlamadım” diyen insan sayısı %666 artar. (Tamamen uydurulmuştur ama içsel olarak doğrudur.)
Oğlak dolunayı gecesi kimse “hissediyorum” demez, herkes “bu his bana ne kazandıracak?” der. Ay, bir psikoterapist gibi değil, CEO gibi parlar. Ağlayacaksan CV’ne eklemen gerekir. İlişki mi bitirdin? Gerekçeli sunum hazırla. Ruhun mu yorgun? KPI hedefi tutmadı demektir.
Oğlak dolunayı, astrolojik olarak en duygusuz ama en tetikleyici dolunaylardan biridir. Çünkü bu dolunayda kalp değil, ajanda zonklar. Bu arada Ay’ın bunların hiçbirinden haberi yok. Zira kendisini dünyadan göremiyor.