İkisi de benim...

İkisi de benim...

Karısına dönüp “Eli kulağındadır, ihtilal olacak!” diyor. Karısı da hemen söylenmeye başlıyor : “Sana siyasetten uzak dur dedim! Başımıza neler gelecek kim bilir! tutturdun Adnan Bey de Adnan Bey! ” Tebessüm ediyor eşine… O kadar çok dinlemiş ki bu cümleleri yıllardır. Ailede herkes tedirgin çünkü ihtilal söylentileri artık basit bir şehir efsanesi değil, iyice gerçek bir hal alıyor. Yıl 1960… 27 Mayıs’a çok az kalmış. Eğer ihtilal olursa evin babasını alıp götürecekler.

Başka bir evde de sıkıntılı zamanlar var. Yüksek rütbeli subay eşine dönüp “Emekliye ayırabilirler” diyor sıkıntı ile. Eşi teselli ediyor, kurma diyor, “Vesvese yapma… İhtilal yapmazlar, halk Menderes’i seviyor.” Duvara bakıyor boş boş. “Dur bakalım!” diyebiliyor sadece. Evdeki herkes tedirgin, eğer ihtilal olursa evin babası ömrünü verdiği ordudan emekli edilecek… Bütün aile ömrünü orduya vermiş, şehir şehir gezerek. Her çocuk başka yerde doğmuş, onlarca farklı okul, öğretmen görmüşler…

Beklenen oluyor. Bir gece kapı çalıyor. Askeri İnzibat kapıda… “Bir dakika geliyorum” diyor. İçeriye bavulunu almaya gidiyor. Evdeki herkes ağlıyor. Bavulu alıp kapıya geliyor, askerler gitmiş, bahçe kapısının önünde askeri araç duruyor sadece… Dışarı çıkıyor, evin arkasından sesler geliyor. O da arka bahçeye doğru yürümeye başlıyor, arka bahçeye vardığında askerleri orada buluyor: “Ne yapıyorsunuz çocuğum?” diyor. “Kaçtınız sandık” diyorlar. Biraz da utanıyorlar. Beraber askeri araca binip gidiyorlar…Evde matem havası. Bilinmez bir yere gidiyor, geri gelecek mi, haber alınacak mı? Kimse bilmiyor.

Başka bir gün, emekli edileceğini düşünen komutan perişan halde eve dönüyor. Yüzü kıpkırmızı. Üzüntüden gözlerine kan oturmuş. Hırsından oturup ağlıyor. Emekliye ayırmışlar. Yılların emeği başkası tarafından bitiriliyor. Darbe karşıtı olmanın ve bunu söylemenin bedelini ödüyor belki de…Artık ordu yok. Bildiği her şey hiç alışmadan, beklemeden elinden alınıyor. Aslında itiraz etme hakkı var ama bir yandan da yok. 6 yaşında girmiş Kuleli’nin kapısından… Anneisni çok az görmüş büyürken, babası şehit düşmüş… Ordu hem annesi hem babası… Ordu her şeyi… Hükümeti devirenler onun da hayatını deviriyorlar.

27 Mayıs Darbesi, 27 Mayıs 1960 tarihinde yapılan ve Türkiye Cumhuriyeti tarihinde gerçekleşmiş ilk askerî darbe. Ayrıca 27 Mayıs Askerî Müdahalesi27 Mayıs İhtilali veya 27 Mayıs Devrimi olarak da anılır. Darbe emir komuta zinciri içinde yapılmamıştır, 37 düşük rütbeli subayın planları ile Tümgeneral Cemal Madanoğlu’nun komutanlığında icra edilmiştir. Cumhurbaşkanı Celal Bayar, Başbakan Adnan Menderes ve bazı hükümet üyeleri tutuklanmıştır. 235 general ve 3.500 civarında subay (daha çok albay, yarbay, binbaşı) emekliye sevk edilmiş, üniversitede bulunan 147 öğretim görevlisi görevden alınmış ve bazı üniversiteler kapatılmıştır. Bununla beraber 520 savcı ve yargıç görevden alınmıştır.

Bir çok eve kasvet getiren, ülke tarihine utanç ekleyen darbelerden biri…

Askerlerin kaçtı zannettiği siyasetçi bir davadan hüküm giyerek cezaevine gönderiliyor. Takım elbisesi ile koğuşun beyi, eve sürekli yemek siparişi verip koğuşu beslemesiyle ünleniyor. Hızla da saçkıran oluyor üzüntüden… Cezaevinin avlusunda jilet gibi duran takım elbisesi ve arkada mahkumların astığı çamaşırlar (çoğu atlet ve don) tuhaf bir sahne oluşturuyor fotoğrafta. Duruşu gururlu ama gözleri acı dolu. Neden orada olduğunu anlamamış gibi…

Artık emekli olan komutan ise hüzün içinde. Zor alışıyor duruma. Menderes’in yargılaması bitiyor. Sonra idamı gerçekleşiyor. Komutan hayatında hiç DP’ye oy vermemiş ve politikalarını beğenmemiş olsa da oturup hüngür hüngür ağlıyor. “Bunu nasıl yaparlar?” diyor sürekli. Aslında herkes ağlıyor. Cezaevindeki siyasetçi sanki babası ölmüş gibi hissediyor. Babasını ikinci kez kaybetmenin derin acısı…

Yıllar yılları kovalıyor. Acılı günler yaralar bırakarak geçiyor. Herkes o yaraları hatırlıyor. Siyasetçinin evinde yemin töreni düzenleniyor. Ailedeki herkes annenin isteğiyle tek tek siyasete bulaşmayacağını, hiç bir siyasi partiye katılmayacağına yemin ediyor. Daha sonra, aileye katılacak torunlara da aynısını yapacaklar. Siyasetçinin oğlu, komutanın kızına vuruluyor. En basit anlatımla sağcı olan siyasetçi ile solcu olan emekli genç komutan dünür oluyorlar.Arkaya arkaya ölen torunlarının acılarını paylaşıyorlar. Torunlarını kucaklarına alacaklarını düşünerek koştukları hastaneden bebeklerin ölüm haberleriyle ayrılıyorlar. Çocuklarının acısı, hüznü de cabası… Çok uğraşıyor herkes o torun için. Amerika’dan sağlık tüyoları, en iyi doktorlar falan derken komutan kendi doktoruna anlatıyor…İyi ki anlatıyor.

Sonra ikisi de benim dedem oluyor.

Read more

Tanrı Tarihi #23 Tanrı’ya mı İnsana mı Boyun Eğmeli?

Tanrı Tarihi #23 Tanrı’ya mı İnsana mı Boyun Eğmeli?

Tektanrıcılığın Ontolojik Derinliği ve İslam’ın Kurumsal Sapmaları Üzerine Karen Armstrong’un Dinin Kısa Tarihi adlı eserinin “Tanrı’nın İradesine Boyun Eğmek” başlıklı bölümü, özellikle İslam’ın teslimiyet temelli yapısını anlamak için güçlü bir başlangıç noktası sunar. Ona göre “Müslüman” olmak, kelime anlamıyla Tanrı’ya teslim olandır. Bu teslimiyet, yalnızca

By Daphne Emiroğlu
Ella Fitzgerald: Notalara Dokunan Kadın

Ella Fitzgerald: Notalara Dokunan Kadın

İnsan kendi dertlerine, beceriksizliklerine, korkularına uydurduğu bahanelere bakınca bazen utanıyor. Minik dertleri göğüsleyemeyen, küçük sorunları çözemeyen, mutsuzluklarına ve problemlerine çözüm bulamayan insanlarla, bir çoğu için dünyanın sonu denecek yerlerden yıldız gibi parlayan insanlar çıkıyor. Hepsi aynı gezegende yaşıyor. Aynı havayı soluyor. Ella Fitzgerald'dan bahsedeyim biraz. Geceleri onun sesiyle

By Daphne Emiroğlu
Satıh hâlâ müdafaaya muhtaçtır.

Satıh hâlâ müdafaaya muhtaçtır.

Mustafa Kemal Atatürk’ün Sakarya Meydan Muharebesi sırasında söylediği “Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır; o satıh bütün vatandır” sözü, yalnızca bir savaş stratejisinin özeti değil, bir milletin varoluşsal mücadelesini ifade eden tarihî ve felsefî bir bildiridir. Yüzeyde bu cümle, belirli bir cephe hattının savunulmasından vazgeçilip, topyekûn direniş anlayışının benimsendiğini

By Daphne Emiroğlu