İnönü'nün Aklı Neredeydi?

“Bir ulusun hayatıyla doğrudan doğruya ilgili olan ekonomisi, çöküşünün de yükselişinin de nedenidir. Zamanımız bir iktisat çağıdır. Kılıç kullanan kol yorulur ama saban kullanan kol yorulmaz, her gün daha çok güçlenir ve toprağına daha iyi sahip olur. Osmanlı İmparatorluğu her şeyden önce sabanın karşısında yenildi. Kılıçla zafer kazananlar er geç yerlerini sabanla zafer kazananlara bırakmak zorunda kalırlar. Ulusal egemenlik, iktisadî egemenlikle birleştirilmelidir yoksa kazanılan askerî ve siyasî başarılardan olumlu sonuçlar elde edilemez.”
- Mustafa Kemal ATATÜRK (1923 İzmir İktisat Kongresi)

Yıl 2025… Eski defterleri açıp Atatürk’ün ekonomik politikalarını ve ülke ekonomisi için belirlediği prensipleri ve ayrılmadığı yolu görünce insan hayrete düşüyor. Bilime bu kadar önem veren birinin başka bir şey yapması da beklenemezdi. Devasa borcuyla yeni devletin üstüne borcu bırakmış bir imparatorluk, uzun yıllar süren savaş daha henüz 6 yaşında olan bir ülkenin yaşadığı 1929 Buhranı…
Atatürk’ün kurduğu fabrikalardan bahsetmek lazım. Bu fabrikaları ekonomik kalkınma planı çerçevesinde kurmuştu. Hatta 29 buhranından sonra 1930'da dünyada örnek teşkil eden bir kalkınma planıydı bu.
1924 Ankara Fişek Fabrikası, Gölcük Tersanesi
1925 Şakir Zümre Fabrikası, Eskişehir Hava Tamirhanesi
1926 Alpullu Şeker Fabrikası, Uşak Şeker Fabrikası, Kırıkkale Mühimmat Fabrikası,
1927 Bünyan Dokuma Fabrikası, Eskişehir Kiremit Fabrikası
1928 Kırıkkale Elektrik Santrali ve Çelik Fabrikası, Ankara Çimento Fabrikası
1929 Ankara Havagazı Fabrikası, İstanbul Otomobil Montaj Fabrikası
1930 Kayaş Kapsül Fabrikası, Nuri Killigil Tabanca-Havan ve Mühimmat Fabrikası
1931 Kırıkkale Elektirik Santrali ve Çelik Fabrikası (genişletildi)
1934 Eskişehir Şeker Fabrikası, Turhal Şeker Fabrikaları, Konya Ereğli Bez Fabrikası, Bakırköy Bez Fabrikası, Bursa Süt Fabrikası, İzmit Paşabahçe Şişe-Cam Fabrikası (temel atma) Zonguldak Kömür Yıkama Fabrikası, Keçiborlu Kükürt Fabrikası, Isparta Gülyağı Fabrikası, Ankara-Konya-Eskişehirve Sivas Budağ Siloları, Kayseri Bez Fabrikası (temel atma), İzmit Kağıt ve Karton Fabrikası (temel atma)
1935 Paşabahçe Şişe-Cam Fabrikası (tamamlandı), Nazilli Basma Fabrikası (temel atma), Bursa Merinos Fabrikası (temel atma), Gemlik Suni Fabrikası (temel atma), Keçiborlu Kükürt Fabrikası, Zonguldak Taş Kömür Fabrikası
1936 Ankara Çubuk Barajı, Barut, Tüfek ve Top Fabrikası, Nuri Demirağ Uçak Fabrikası, Malatya Sigara Fabrikası, Bitlis Sigara Fabrikası
1937 Malatya Bez Fabrikası (temel atma), Karabük Demir-Çelik Fabrikası (temel atma)
1938 Divriği Demir Ocakları, İzmir Klor Fabrikası, Sivas Çimento Fabrikası (temel atma)
Savaşla kazanılmış bağımsızlığımızı nasıl elimizde tutmamız gerektiğini yazının başındaki sözü gibi bir çok yerde anlattıysa da ölümünden sonra Türkiye ağır enflasyonla baş başa kaldı. Halkın gardiyanı oldu enflasyon.
Kurduğu temelin altı yıllar boyu arkaya arkaya iktidara gelen birbirinin kopyası ama temelde aynı ideolojiye sahip sağcı iktidarlarla perişan edildi. Ne yazık ki bunu bugün daha iyi anlıyoruz. Osmanlı İmparatorluğu’nun ardından yabancıların elinde olanlar hızla millileştirilirken, Türkiye tarihi kendi malını, toprağını, fabrikasını sata sata bitiremedi. Buradan sonra yirmi yılın blok halda ya da hisse devri ile satılan varlıklarımızı görmeniz mümkün. Ben olsam tıklamam.
Atatürk’ün çizdiği yolun tam tersi istikamette ilerleyen iktidarlar ki şu andaki iktidar partisi de hepsini saygıyla, minnetle anıyor. Ülkenin edindiği bir çok fırsatı, üretim yapanları, dışa bağımlılığın önünü kesecek her oluşumu sanki sözleşmiş gibi tarihe gömmüşler.
1885'te doğru Şakir Zümre. Varna’da. O zamanlar Varna Osmanlı İmparatorluğu’nun toprağı. Cenevre Hukuk Fakültesi mezunu. Bulgaristan’daki hayat hikayesine her yerden ulaşabilirsiniz. Mareşal Fevzi Çakmak’la teyze çocuğu. Milli mücadele sırasında cephane yardımı yapıyor. İstiklal Savaşı’ndan sonra Türkiye’ye yerleşiyor.

Fevzi Paşa aracılığıyla Atatürk’le tanışıyor. Dost oluyorlar ve Atatürk’ün de önerisi ve izniyle Şakir Zümre Fabrikasını kuruyor. Haliç’te Karaağaç’ta. Şimdi yerinde Miniatürk var.

Türk Hava Kuvvetlerinin ve Türk Kara Kuvvetlerinin silahlarını fabrikasında üretmeye başlıyor. Fabrikada 100, 300, 500 ve 1000 kiloluk uçak bombaları, çeşitli yangın bombaları, Türk Deniz Kuvvetlerinin ihtiyacı olan çeşitli boylarda su bombaları seri olarak üretilmiştir. İlk Türk denizaltı su bombaları da bu fabrikanın üretimi oluyor. Guru verici. Hele ki ülkenin o andaki durumu düşünüldüğünde. Şakir Zümre hem yaratıcı, hem girişken, hem üretici hem de çalışkan… Başarısı sonunda Türkiye silah ihracatına başlıyor. 2. Dünya Savaşı sırasında Yunanistan, Polonya, Mısır ve Bulgaristan’a silah ihraç ediyor. Türkiye gibi genç bir devletin o zamanlardaki hali de düşünülünce bu haber dünya ve türk basınında yer buluyor.

İnsan umutlanıyor değil mi? Vay be diyorsun! Neler yapmışız. Aslında biliyoruz da neler yapıldığını ama tekrar ve tekrar okumak gerekiyor bazen. Atatürk’ün ölümünden sonra da devam eden üretim daha sonra İsmet İnönü’nün (onu uzun uzun yazmak ve çok şey anlatmak gerekir.) gururlu haykırışıyla Amerika dostluğu duyurulur: Marshall yardımı! Marshall yardımını almasını bence CHP’nin alnına sürülmüş bir kara leke gibi. Bunu dha iyi anlamak için Atatürk’ün bu konulara yaklaşımını ve tavrını çok iyi anlamak lazım. Ancak artık Atatürk hayatta değil… planına sadık kalmayı isteyen pek kimse de kalmamı gibi görünüyor. En azından gücü elinde bulunduranlar…
Marshall Yardımıyla beraber Amerika elinde kalan fazla silahları da dağıttığından Şakir Zümre’ye artık silaha ihtiyacımız kalmadı deniyor. Yani üretimini durduruyorlar. bu arada Marshall yardımı Doğu Bloğu ülkelerini kapsamayan, çerçevesi anti-komünist olarak belirlenmiş bir hamle. Dış kabuğu Amerika ülkelerle ticari bağlarını kurmalı, bu konuda girişimler yapmalı falan gibi safsatalarla dolu… Yersen.
Şimdi her şeyi tarih kitaplarından sıraya koyup okumak gereken bir an… Atatürk, kalkınma, ölümü, İsmet İnönü, Marshall Yardımı, Menderes iktidarı, Marshall yardımını almaya devam etme, ülkede hiç durmadan salınan “komünizm gelecek korkusu”, hükümet ağzıyla da ha geldi ha gelecek nidaları, 1960 darbesi, darbeden önce İnönü’nün tavrı, ordundan erken emekli edilenler ve sonra hiç kesilmeden birbirinin aynı model sağ… İsimler değişik ama yaptıkları birbirinin aynı… Gittikçe dine bulanan ama bir yandan kendi dinini de bozan, yozlaşan, geleneklerini emperyalizme terketmiş bir ülke… Komünizm korkusuyla halkın elindekini yok eden zihniyet… Şimdiler de CHP iktidara gelirse şu olur bu olur nidaları var…
Dönelim Şakir Zümre’ye. Artık silah üretemeyeceğini öğrenen Şakir Zümre durmaz. Başta soba ve diğer el aletlerini üretmeye başlar. İçinde derin bir hüzün vardır. Kimin olmaz ki… Emeklerinin hepsini yıkıvermişler. Torunu şöyle anlatıyor:
“Biz sadece soba yapmadık, aynı zamanda zirai aletler de yaptık ama niye yaptık zirai aletleri ve sobayı? Askeri malzemelerin yapılması resmi olarak durdurulduğu için. Bir şey üretmeniz lazımdı, dedem onu yaptı. Dedem üretken, yapıcı bir insandı. Fabrika soba üretmeye başladı ama bu durum kendisini çok üzdü. Hatta bir Cumhuriyet Bayramı’nda protesto için bir kamyonun üzerine sobalarını yerleştirdi, davet edilmediği halde resmi geçitte o kamyonla geçti. Orada aslında üzüntüsünü ifade etti ama lafla değil, hareketle yaptı bunu.”
Şakir Zümre 1966 yılında yaşama veda etti. Fabrikası ise 1970'te kapatıldı.
Bugün Miniatürk’ü gezerken bunları düşünüyor mudur kimse? Bilmiyorum. Belki haberleri bile yoktur. Atatürk’ün bir çok alanda göreve getirdiği ya da cesaretlendirdiği, belli bir işi yapmasını istediği insanlara bakınca da liyakat belirlemesinde ne kadar başarılı olduğunu görmemek mümkün değil. Şimdilerde kocandan dolayı bile bir yerlere atanabiliyorsun…
Bir zamanında geleceği ve hatta geleceğin ötesini gören insanlarının emeklerini bazen yaşarken, bazen de onlar öldükten sonra yerle bir ettiler. Ve buna iktidarlar boyunca devam ettiler, büyük bir coşkuyla üstelik. Öyle kesintisiz yaptılar ki, halk 2025 yılında para verip geçtiği yolu devasa bir başarı sandı.
İnönü’ye ise akıl sır ermez. Gerçi Atatürk’le fikir ayrılıkları olduğu bilinse de, silah arkadaşlıkları bu ülke tarihinde değerli bir yerde. Ancak işte bu fikir ayrılıkları sebebiyle biri Atatürk oldu…Atatürk bir sözünde ufkun gerisini de görebilmekten bahseder, İnönü’de bunun olmadığını düşünürüm hep. Onun açtığı yoldan Adnan Menderes yürüdü… Zeytin ve zeytinyağında Atatürk’ün açtığı yolu, kapatmakla meşgul oldu o da… Gelen giden bilmem kaç şeritli yol yapıp, ufku giden her yeri kapattı.
Ve büyümesinde kendisinin de emeği olan canavar onu idam etti.