Kesintisiz Şoklar Tepki Verme Kabiliyetinizi Yok Eder

Kesintisiz Şoklar Tepki Verme Kabiliyetinizi Yok Eder

Küresel özgürlükler üst üste 16. yılda da gerilerken demokrasiye yönelik tehditler de artıyor. 2016 ve 2021 yılları arasında otoriterliğe doğru ilerleyen ülke sayısı, demokrasiye doğru ilerleyen ülke sayısının iki katından [1] fazla olmuştur. Demokrasiden duyulan memnuniyet dünyanın pek çok yerinde düşmüştür [2]. 77 ülkedeki insanların yaklaşık %52'si, yasama organlarına veya seçimlere bağlı olmayan güçlü bir lidere sahip olmanın iyi bir şey olduğu konusunda hemfikirdir (2009'daki %38'e kıyasla).

Otokratikleşmenin doğası da değişiyor. 2021'de altı darbe yaşandı ve 2000'den bu yana yılda ortalama 1,2 darbeden keskin bir kırılma yaşandı. Meşru muhalefete ve çoğulculuğa saygı azaldıkça, otokratik liderler gündemlerini güçlendirmek için yanlış bilgilendirmeyi, sivil topluma yönelik baskıyı ve medya sansürünü giderek daha fazla kullandıkça, kutuplaşma toksik seviyelere yükseliyor. Covid, sivil alanın kısıtlanmasını meşrulaştırmak için yaygın olarak kullanıldı. En az 31 ülke pandemi kısıtlamalarını uygulamak için askeri yönetmelikler veya güç kullandı.

Toplumsal cinsiyet eşitliği yönünde kaydedilen ilerleme, otokratikleşme ve kutuplaşma ile etkileşime girerek birçok ülkede toplumsal cinsiyet tepkisine yol açmıştır

Demokrasinin gerilemesinin ardında çeşitli motivasyonlar ve yöntemler bulunmaktadır. Siyasetin kişiselleşmesi, sosyal medya ve ne kadar kötü niyetli veya bilgili olursa olsun herkesin söz sahibi olduğu daha dijital bir dünya ile pekiştirilmiştir. Demokrasinin zaten baskı altında olduğu veya kurumların zayıf olduğu durumlarda, şoklar hızlandırıcı bir rol oynayabilir. Aşırı hava koşullarının küçük ada ülkeleri üzerindeki etkilerini inceleyen yeni bir çalışma, sürekli şokların ülkelerin tepki verme kabiliyetini aşması nedeniyle doğal afetlerin otokrasiyi körükleyebileceği sonucuna varmıştır.

Şoklar herkese tanıdık gelmiştir, doğal afete gerek yok ma her sabah ve hatta saat başı değiştirebilen gündemler en sonunda paralize olmuş insanlar yaratır. Hiç durmadan tokat yediğiniz düşünün… Tokatı bile durduma şansınız olabilir ama bunları? Bunları durdurma şansınız olabileceği düşüncesi de elinizden alınır.

Demokrasilerin sınandığına ama dirençli olduklarına dair işaretler de var. Örneğin 2021'de ABD Kongre Binası’na yapılan saldırıya verilen yanıt, demokrasi kurumlarının demokratik özgürlükleri korumak için işlev görebileceğini ve gördüğünü gösterdi. Brezilya’nın seçim şefine ulusal seçimler öncesinde internetteki yanlış bilgilerin kaldırılmasını emretmesi için tek taraflı yetki verildi (ancak bunun potansiyel olarak tehlikeli bir güç genişlemesi olduğu endişelerine yol açtı). Şili daha kapsayıcı bir demokrasi taleplerine seçilmiş bir Anayasa Meclisi aracılığıyla yanıt verdi, ancak önerilen yeni anayasa seçmenler tarafından reddedildi.

Bu karmaşanın içinde önümüzdeki 10 yıl içinde UN’nin yayınladığı bu gelecek öngörüsü içeren görseln gerçeğini yaşamak söz konusu mu? Oldukça büyük ihtimalle… Gücü eline geçiren, elinde tutan her şeyi yapabileceğine göre çok da hayal mahsülü değil, haklı bir beklenti olur.

Kriz yönetimi “komuta ve kontrol” gerektirir. Bugün dünya genelinde yürürlükte olan 10 anayasadan 9'unda hükümetin acil durum önlemleri almak üzere olağan anayasal çerçevenin dışına çıkmasına izin veren acil durum hükümleri yer almaktadır (ve bazı ülkeler hükümetlere COVID-19'a müdahale etmek üzere yeni yetkiler veren yepyeni yasalar kabul etmiştir).

Bu tür tedbirler uzun vadede gücün kötüye kullanılmasına ve demokratik ilkelerin zedelenmesine yol açabilir ve bazen de açmaktadır. Kriz dönemlerinde etkili bir şekilde yönetme ihtiyacı ile demokratik ilkelerin korunması arasındaki dengeyi nasıl kuracağız? Kriz ve şoklar çağında (yüzyıllık anayasalar tarafından öngörülemeyen), bu dengeyi bulmak — hala etkili, hesap verebilir ve kapsayıcı olan çevik ve uyarlanabilir hükümet — yeni yönetim yolları gerektirir.

Bu alternatif yönetim sistemleri neye benzerse benzesin, güvenilir ve etkili olabilmeleri için bizim ve gelecek nesillerin ihtiyaçlarını yansıtan kapsayıcı ve adil sosyal sözleşmelere dayanmaları gerekir.

Adil, adalet kelimeleri artık bana masallardaki KAF Dağı gelse de insanın kendi başına, günlük olaylarda bile adil olma çabasını kurallara bağlı, metinlerle şekillenmiş adaleti amaçlayan sistemleri neredeyuse hatasız çalıştırabilir. İtiraf edeyim kendimde az inanıyorum buna… Çünkü gezegenin tümünde olan bitenler artık ne bir ülkeye, ne bir dine, ne bir insan topluluğuna, ne bir kişiye güven duymamı sağlayacak mekanizmayı elimden aldı. Bunun bir yandan iyi bir şey olma olasılığı da yüksek, belki de güven ilişkisini yanlış referanslarla kuruyorduk, belki bizi yönetmeye talip olanların güvenimiz kazanacakları daha şeffaf, adil ve onları zirvedeki sırça köşklerinde oturmaktan men eden bir sistem mümkündür. Birilerini zehirli güç kazanına atmadan ve orada kaynamalarını evlerimizde seyretmeden önce yapabileceklerimiz de vardır.

Otokratlar kadınların eşit haklarını [3] ve işgücüne ve siyasete katılımlarını en aza indirdikçe, kadınlar yeterince temsil edilmemekte ve seçimleri kısıtlanmaktadır ki bu da son derece antidemokratik bir sonuçtur. Toplumsal cinsiyet tepkisi, üreme hakları, toplumsal cinsiyete duyarlı eğitim ve toplumsal cinsiyete dayalı şiddetin sona erdirilmesi konularındaki geri adımları da içermekte ve kadınların haklarını ve fırsatlarını daha da tehdit etmektedir.

Sivasspor — Fenerbahçe maçında Sivasspor futbolcularının taşıdığı pankart (2025)

Kadın bedenine dair kararlarının derdine düşmüş bir stadyum dolusu. erkek… Kadının kararının erkeğe ait olduğunun da üstü kapalı bir duyurusu gibi. Ki tüm kadınlar bilir ki bir yandan da bu anne ve bebek sağlığı açısından doktorun kararı da olabilir. Bazen söylediğim ve yazdığım şeylerin çok boş olduğunu düşünüyorum. Vasatlığın çaresizliği bulaşıyor her yanıma. Kime söylüyorum diye geçiyor aklımdan…

Evet bence de, erkeklerin hepsi vajinal doğum yapmalı.

Günümüz dünyasının belirsizliği insanların güvensizliğini arttırmakta, kutuplaşmayı [20], güvensizliği ve aşırı görüşlerin benimsenmesini körüklemektedir. Bu da insanların sürdürülebilir değişim için zor tercihler etrafında bir araya gelmesini daha da zorlaştırmakta, insanlar kendi benzer görüşlü gruplarına daha da bağlandıkça bir kısır döngü yaratmaktadır.

1 Global State of Democracy 2022

This Is How Democracy Dies -Yascha Mounk and Roberto Stefan Foa

Autocracy and patriarchy are surging worldwide — but women are pushing back — Nora Delaney

Read more

Tanrı Tarihi #23 Tanrı’ya mı İnsana mı Boyun Eğmeli?

Tanrı Tarihi #23 Tanrı’ya mı İnsana mı Boyun Eğmeli?

Tektanrıcılığın Ontolojik Derinliği ve İslam’ın Kurumsal Sapmaları Üzerine Karen Armstrong’un Dinin Kısa Tarihi adlı eserinin “Tanrı’nın İradesine Boyun Eğmek” başlıklı bölümü, özellikle İslam’ın teslimiyet temelli yapısını anlamak için güçlü bir başlangıç noktası sunar. Ona göre “Müslüman” olmak, kelime anlamıyla Tanrı’ya teslim olandır. Bu teslimiyet, yalnızca

By Daphne Emiroğlu
Ella Fitzgerald: Notalara Dokunan Kadın

Ella Fitzgerald: Notalara Dokunan Kadın

İnsan kendi dertlerine, beceriksizliklerine, korkularına uydurduğu bahanelere bakınca bazen utanıyor. Minik dertleri göğüsleyemeyen, küçük sorunları çözemeyen, mutsuzluklarına ve problemlerine çözüm bulamayan insanlarla, bir çoğu için dünyanın sonu denecek yerlerden yıldız gibi parlayan insanlar çıkıyor. Hepsi aynı gezegende yaşıyor. Aynı havayı soluyor. Ella Fitzgerald'dan bahsedeyim biraz. Geceleri onun sesiyle

By Daphne Emiroğlu
Satıh hâlâ müdafaaya muhtaçtır.

Satıh hâlâ müdafaaya muhtaçtır.

Mustafa Kemal Atatürk’ün Sakarya Meydan Muharebesi sırasında söylediği “Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır; o satıh bütün vatandır” sözü, yalnızca bir savaş stratejisinin özeti değil, bir milletin varoluşsal mücadelesini ifade eden tarihî ve felsefî bir bildiridir. Yüzeyde bu cümle, belirli bir cephe hattının savunulmasından vazgeçilip, topyekûn direniş anlayışının benimsendiğini

By Daphne Emiroğlu