Kime Hayransın?

Siz! Evet siz! Muhteşem(!) fikirleriniz, kızgınlığınız, geçmişten gelen beğenmediğiniz o hatalarınız var ya, her yere taşıyorsunuz onları! Yanınızdan bir an bile ayırmıyorsunuz. Kırgınlıklarınız, öfkeniz, değişmeyen fikirleriniz, sert bir kayaya benzeyen zihniniz… Hep yanınızdalar…
Her yere nasıl taşıyorsunuz onları? Çok ağırlar be! Yıllar önce “Hah tamam, harika olacak her şey!” dediğiniz ama sonra hataya dönüşen her karar için bugün bile kendinize kızıyorsunuz. Yahu sen kendin isteyerek yapmadın mı onu halbuki? Yirmi yıl evvel birisinin size söylediği bir cümleyi aynı hırsla, aynı kızgınlıkla, aynı hüzünle nasıl anlatabiliyorsunuz? Bu ne saçma bir zihin yapısı! Film makarasını sürekli geriye sarıp sonra da geleceğe karşı umut beslemediğinizden bahsediyorsunuz. Size kim umut beslesin? Eski sevgilinize sanki her şey bugün olmuş gibi nasıl da sövüyorsunuz? Kocanızın geçen yıl yaptığı şeyi, bugün tekrar nasıl da kelimesi kelimesine yumurtluyorsunuz? Karınızın bütün dırdırlarını hatırlıyorsunuz da yaptığı güzel bir şeyi hatırlamak neden bu kadar güç? Siz neden geçmişten kurtulamıyorsunuz tatlım! Geçmişiniz kızgınlık, nefret, öfke dolu. Hadi diyelim ki öyle olsun ama siz bunu neden her yere taşıyorsunuz. Bırak artık ya! Neden yapıyorsunuz bunu?
Yapıyorsunuz!
Elbette yapıyorsunuz tüm bunları!
Eskiden size yapılan kötülükleri anlatıp duruyorsunuz. Bıkmıyorsunuz kardeşim!!! Keşke iyi şeyleri de bu kadar coşkulu hatırlasanız, keşke hep iyi şeyleri hatırlayacak gücünüz olsa… İyi şeyler size göre değil. O yüzden kendi aranızda vefa ve sevgi hasret kaldığınız konular… Kötüleri cımbızla seçip önünüze diziyorsunuz, zamanı gelince de onun hakkında konuşmaya başlıyorsunuz.

Benim de her gittiğim yere taşıdığım bir şey var. Kuyruğum. Tıpkı sizin yaptığınız gibi bazen onu kovalıyorum, ama benimki görünüyor ve sizinki gibi kötü şeylerle dolu değil. Hiç olmazsa benim bir kuyruğum var, görünen, rengi olan… Siz eskimiş duygularınızı kovalıyorsunuz… Eskimiş olaylara üzülüyorsunuz. Kapanmayan hesaplarınız olduğunu düşünüyorsunuz, oysa hepsi bitti. Kapandı! Yamalarınızı tekrar tekrar söküyorsunuz. Yaralarınızın kabuklarını kaldırıyorsunuz, kanayınca da ciyak ciyak ağlıyorsunuz. Hayal olmuş şeylerin peşinden koşuyorsunuz. O kadar çok koşuyorsunuz ki üstüne de hikayeler katıyorsunuz… Minicik bir sinek, oluyor sana ejderha…Çok mağdursunuz be! Çok kurbansınız! İnanın çok sıkıcısınız!
Yahu bitmiş gitmiş şeyleri kovalıyorsunuz. Çok alemsiniz. Canlılar aleminin dimdik duran insanları olarak yaptığınız size saçma gelmiyor mu? Ona buna dikleneceğinize bir gün kendinize diklenseniz her şey çözülecek. Şu ellerinizde tuttuğunuz telefonları icat ettiniz ama geçmişten nasıl kurtulacağınızı bilemiyorsunuz. Telefonlarla da olmadık saçmalıklar yapıyorsunuz. Mars’a gideceksiniz ama daha anı yakalayamıyorsunuz. Eski aşkınıza söverken yan masadaki yakışıklıyı kaçırıyorsunuz. Kendiniz için yepyeni bir hayat hayal edemiyorsunuz! Ne garip değil mi? Bugünü geçmişin tozlu sayfalarında harcayıp geleceği belirsiz bir masal diyarı sanıyorsunuz. Deli misiniz kuzum siz?
Vallahi geçmiş benim pek umurumda değil. Geçmişte ters bir şeyler olduysa bir daha olmasın diye tedbirli davranıyorum. Zaten yapabileceğim de bu kadar. Öğreniyoruz ya hani… Bana daha önceden pislik yapana yanaşmıyorum mesela. Ne kadar akıllıca… Ama yanımdakine de “Bana şöyle haksızlık yapmıştı, beni şöyle kırmıştı” diye anlatmıyorum. Ohhhh! Güneşi buldum mu uzanıyorum, her zaman bulunmuyor. Siz farkında mısınız? Güneş var!
Güzel şeyler her zaman olmuyor, bulunca hemen keyfini çıkarıyorum. İlk gördüğüm şeyi çok merak ediyorum, hemen gidip bakıyorum, tırmıklıyorum, patiliyorum, kokluyorum ve bazen saatlerce oynuyorum. Siz ilk gördüğünüzde kusur arıyorsunuz. Bakar bakmaz kusurları görüyorsunuz. Bilmiyorsunuz ki kusurlarınızdır en büyük başarılarınızın sebebi. Şaşırtıcı geldi değil mi? Düşünün!
Beni görseniz bende de kusur bulursunuz ? Kim bilir belki yüzümü beğenmezsiniz, belki gözlerimi, belki kilomu, belki tüylerimi.
Bir de hesabı hemen kapatmıyorsunuz. İçinize atıyorsunuz siz. İçiniz ne kadar büyük kuzum sizin? Pisliklerle dolduruyorsunuz içinizi, sonra kendinizi de…. Vallahi kusura bakmayın söyleyeceğim, kendiniz de pislik yapmaya başlıyorsunuz. Sonra bahane bulup “Ay insanlar yüzünden böyle oldum!” deyiveriyorsunuz. Halbuki kendi kendine böyle oldun.
Ben başka kediye kızıp köpeğe dönüşebilir miyim? Asla yapmam! Köpekler gel dedin mi geliyor, ben asla gelmem. Canım isterse gelirim.
Sizin kocaman bir içiniz, benim de paşa keyfim var. Ben ister gelirim ister gitmem. Siz gitmek istemediğiniz yerlere bile içinize atıp gidiyorsunuz.Siz yapmak istemediğiniz her şeyi yüzünüze sahte bir gülümseme koyup yapıyorsunuz.
Şimdi diyeceksiniz ki, hayat zor, sorumluluklar var, evin taksidi var, çocukların okulu var, yeni model araba alacağım, tatile gideceğiz, hayat zor…Hepsi palavra… Ben mi dedim gidin o kadar borca girin diye… Ben mi dedim herkese gösteriş yapın diye? Ben mi dedim arkadaşının perdelerinin aynısından diktirin diye? Ben mi dedim mutsuz olduğunuz yerlerde oturup numara yapın diye…
Bir de beni görünce tekmeliyorsunuz… Kovalıyorsunuz. Tekme atıyorsunuz… Yahu sizin türünüz benim türümün kuyruğunu kesiyor, eziyet ediyor, zehirliyor, öldürüyor. Sizin aranızda yetişiyor o bilmem kimin çocukları. Biz evlerinizi basıp sizi yiyor muyuz? Burnunuzu kesiyor muyuz? Hayat zor diyorsun… Daracık bir vajinadan çıktın…Kiminiz şişko şişko doğdunuz. Kiminiz kuvezlerde yaşam savaşı verdiniz. Şimdi instagramda kaç beğeni alacaksın diye merak içindesin… Siktir et ya… Mucize gibi nefes almışsın, unutmuşsun. Gezegendeki en akıllı tür olmanız bence bir manipülasyon… Hiçbir hayvanın gerekmeyen bir şeyi yaptığını göremezsin. Siz ihtiyacınız olmayan şeyleri bile ihtiyacınızmış gibi anlatıyor ve bu anlattığınız yalana inanıyorsunuz. Aslında çok da bir şeye ihtiyacınız yok.
İçinizden bazıları çok iyi … Hiç kimseyi önemsemiyorlar. Önemsemiyorlar derken, herkese kötülük ediyorlar manasında demiyorum. Kendi hayatlarından başka bir şeyler ilgilenmiyorlar. Bayılıyorum onlara. Dedikodu yok, geçmişe dair çektikleri acılar yok. Bitenleri her şeyi bittiği yerde bırakmışlar. İhtiyaçları olmayan bir şeyi satın almıyorlar. Çok akıllıca değil mi ya? Ama sizin türünüzün hepsi akıllı değil bence. Bu aralar mutlu olmaya takmışsınız… Mutluluğu arayan bir nesil gelmiş… Mutluluk aranır mı kuzum? Para da harcıyorsunuz bulmak için… Bak sana mutluluğu göstereyim… Gerinirken mutluyum ben. Şimdi de mutluyum çünkü istediğimi yapıyorum. Bir de kendimden nasıl memnunum, oldukça iyiyim mesela. Siz niye beğenmiyorsunuz acaba kendinizi? Ah pardon bazınız pek beğeniyor ama kusurları yokmuş gibi davranıyor. Hepimiz kusurluyuz tatlım…Kusurlarını seviyor musun sen onları anlat…
Benim annemi zehirlediler biliyor musun? Sizin anneniz iki tokat atsa elli yaşına kadar travma diye anlatıyorsunuz. Travmanız geçmiyor. Başkalarına yaptığınız türlü şımarıklığı da travma kılıfında affettirmeye çalışıyorsunuz. Babanız sesini yükseltse ölene dek özgüvenimi yok etti diye söylenip duruyorsunuz. Kahkaha atıyorum burada. Saçma değil mi? Üstelik sonra da başkalarına da bağırıyorsunuz. Sizin ki özgüven de onların ki balerin tütüsü mü? İnsanlar çok samimiyetsiz.
Ben iyi ki kediyim. İster gelirim ister gelmem. İster sevdiririm, ister sevdirmem. Kuyruğumu eğlenmek için kovalıyorum. Acıktığım zaman yiyorum. Bazen yiyecek bir şey bulamazsam ne olduğunu bilmediğim şeyler yiyorum. Geçen gün nohut yedim mesela… Sen burun büküyorsun yediğine… Oldukça da yiyorsunuz. Duygusal boşluklarınız var herhalde, içiniz ne çok şey alıyor.
Ve siz çocuklarınızı da hep çok zeki sanıyorsunuz. İstemedikleri yerlere sürüklüyorsunuz, yahu bayağı kendi malınız zannediyorsunuz çocukları. Biz öyle değiliz bak… Anamız bizi besler sonra salıverir. 3 ay beraber kalsak yeter. O 3 ayda öğretir bize her şeyi. Siz kırk yılda adam edemiyorsunuz insanı. Bir de analarımız bizi sürüklemez istemediğimiz yerlere… Zorla piyano çaldırmaz mesela. Tabi bizim topluluğumuzda hava atmak pek yok. “Benimki bir miyavlıyor, görsen şaşırırsın şekerim” demiyor bizim analar.
Ben dört ayağımın üzerinde, konuşamadan, hiç bir yabancı dili bilemeden, sanattan anlamadan, teknolojiyi takip edemeden senden daha kral bir hayat sürüyorum. Sizinle yaşayan kardeşlerimizden bazıları şişmanlıyor. Bizi evlere koyup papyon falan takıyorsunuz boynumuza… Sanki kendiniz o papyonun hakkını verdiniz de, biz eksik kaldık. Ama sizin evinizde bile sizi lider kabul etmiyoruz biz. Bu ne özgüvendir arkadaş! Bir kadın sahiplendi beni annem ölünce, beni köpek sandı, ne emrederse yapmamı istedi. Ben özgürüm, kendine laf geçiremeyen insanın lafı dinlenir mi? Pencereyi açık bıraktı da atladım. Hatta bacağım kırıldı, ama şanslıyım işte kaynadı kemik sokaklarda. Kendine şifanın en büyük kanıtıdır kediler. Siz şifacılara gidiyorsunuz, oralara da para döküyorsunuz. Şifayı da alamadan geri dönüyorsunuz.
Biliyor musun hayatta kedi gibi olacaksın, parklardaki sokaklardaki kedi gibi… Hayatta sudaki balık gibi olacaksın… Havadaki kuş gibi…Yaşamaya geldiğin yerde yaşıyormuş gibi yapmayacaksın, yaşayacaksın. Kendi istediklerini yaşayacak kadar cesur olacaksın, fikirlerini söyleyecek kadar dürüst, karamsarlığınla boğmayacak kadar neşeli olacaksın. Başkalarından öğrendiğini hayat sanmayacaksın. Başkalarının yaptığı ama senin yapamadığın şeyler için ağzını açıp şaşırmayacaksın… Düşünsene senin pilates salonlarında bir senede becerebildiğin esneme hareketini ben doğar doğmaz yapabiliyorum…
Sevginizden, derdinizden, acınızdan hatta kendi kahkahanızdan korkuyorsunuz. Çok gülerseniz çok ağlayacaksınız sanıyorsunuz. Baksana bana… Sence hayata korkarak gelmiş miyimdir? Kim korkutuyor sizi?
Kim korkutuyor?
Başkalarından mı yoksa sadece kendinizden mi korkuyorsunuz?
Benden de korkuyorsunuz. Çığlıklar atıyorsunuz, ayaklara fırlıyorsunuz, koşarak kaçanlarınız var. Oysa ben size bir şey yapmam. Tırnaklarımı geçireceğimden korkuyorsunuz ama siz de istediğiniz yerlere tırnaklarınızı geçirmekten korkuyorsunuz. Ben sadece ısrarcıyım… İstediğimi almak için sizden çekinmem. Önümde yemek yiyorsanız ve açsam gelirim ve isterim, vermezseniz almak için her şeyi yaparım. Çünkü ben yaşıyorum… ama sizin size yaptığınızdan daha fazlasını yapamam.
Kediyiz biz. Sahibimiz yoktur. Sahip olduklarımız da yoktur. Derdimiz tasamız da yoktur. Kaybettiğimizi bırakır, kazandığımızı yeriz. Popomuzu yüzünüze dayarız. Siz yürürken bacaklarının arasında dolanırız. Düşmeniz umurumuzda bile değildir. Ama sizi aldatmayız, size yalan söylemeyiz, kendi pisliğimizi kendimiz örteriz, her yaptığımız için paragraflarca açıklama yapmayız, başka kedinin bizim hakkımızda ne düşüneceğini önemsemeyiz. Evinize alıp götürseniz de içimizdeki sokak kedisi asla bizi bırakmaz. Biz sadece yaşarız hayatı… Siz hayatı yarattığınızı düşünürsünüz…
Benim yüküm yok. Taşıdığım tek şey kuyruğum çok da işe yarıyor. Duygularımı anlarsın, hem de doğru anlarsın. Duygularımı onunla taşıyorum ve her biri için kuyruğumu salladığımda özgür kalıyorlar. Sizin gibi üzgünken öfkeli sanmayız kendimizi, ya da aşıkken nefret ettiğimizi düşünmeyiz. Yüzüne güldüğümüzün arkasından alay etmeyiz. Biz sizin kadar düşünmeyiz hatta hiç düşünmeyiz ama sizden özgürüz. Sizin olmam ama sizinle olurum ben. Çünkü özgürüm.
İçinizdeki özgür olanları da sevmiyorsunuz. Hani sizi dinlemeyenleri… Dilediğince konuşanları, dilediğince yaşayanları, dilediğince sevenleri… Epey sinirleriniz bozuluyor onları görünce… Sizin yapamadığınızı görmekten korkuyorsunuz. Kendi hapislerinizde başkaları da çürüsün istiyorsunuz. Hep beraber ağlaşmak istiyorsunuz.
Bizi çürümediğimiz için seviyorsunuz. Bize yaşadığımız için hayransınız.
Hadi dürüst ol ve söyle! Kime hayransın gerçekten?