Korkak Avcı ve Peluş Oyuncak

Bazı insanlar sizi sevdiğini söyler. Çok sevdiğini, hatta kimisi aşık olduğunu, kimisi dostunuz olduğunu… Ve hatta sizin içi her şeyi göze alabileceğini, her şeyi yapabileceğini… Siz de seversiniz.
Oysa sevgileri sorunlarla doludur. Şanssızlıklar, uygun olmayan koşullar, hayatlarını cehenneme çeviren insanlar, bitmeyen problemleri, yolunda gitmeyen işleri… Sanki dünyadaki her tatsızlık ve her çözülemeyecek kadar büüyk sorun. onları bulur. Üzülürsünüz. Üzülmemek elde değildir. Dinlersiniz. Anlamaya çalışırsınız, sakinleştirirsiniz, ona yapılanlara ve başına gelenlere kızarsınız… Hatta çözüm bulmaya çalışırsınız, ona yardım etmeye gönüllü olursunuz, başka yönlere bakması için çırpınır, yeni fikirler verirsiniz. Artık onun sorunları sizin de sorunlarınız haline gelir.
Bir an gelir. Kısa bir an… İçinizi aydınlatan bir an… Çabalarınızın pek de işe yaramadığını anladığınız an… Sunduğunuz her şeyin ardından yine sorunların konuşulduğunu fark ettiğiniz an… Sizi ağlamak için yastık yaptığını idrak ettiğiniz an. Çocuklarının yataklarının üstünde duran peluş oyuncaklar gibi… Kızınca fırlatır, keyifleri yerindeyse sarılıp uyurlarla onlarla…

Dert yandığı insanlara sizden daha fazla özen gösterdiğini fark edersiniz.Hatta onlardan çekindiğini, korktuğunu ve onların gönüllerini hoş tutmaya çalıştığını görürsünüz. Sizin için ise yapacak bir şeye gerek yoktur. Siz zaten ordasınızdır. O pembe peluş oyuncak gibi… Orada olmanız için çaba göstermesine gerek yoktur. Hiç bir şey vermeden sizi almıştır. Sizden aldığı her şeyi kızdığı insanlar için kullanır, neşenizi, gücünüzü, aklınızı, sevginizi… Verdiklerinizden birini ya da hepsini seçin. Şimdiye kadar ne kaptırdıysanız…
Gittiğiniz zaman da bir şey yapmaz. Emek vermemeyi öyle güzel öğrenmiştir ki ne yapılacağını da bilmez…Onun fırlatıp attığı çok peluş oyuncağı olmuştur. Muhtemelen suçlu siz olursunuz. Onu anlamayan, konuyu tam idrak etmemiş, yanlış taraftan bakan… Tam ihtiyacı varken onu terkeden… Özensiz insanlar dertli dünyalarına çiçek isterler. Kendi başlarına açan çiçekler. Suyunu, ışığını, gübresini kendi bulan çiçekler… Meyvelerini ise o toplamak ister… Sonra siz onun dertlerinin bitmesini, sözde sıkıntılarının geçmesini bekler, anlayış meyveleri gönderirsiniz… Sepetler dolusu meyve, renk renk, boy boy, yapraklı, yapraksız, çekirdekli çekirdeksiz… Hepsini yanındaki insanlarla mideye indirir.
Zanneder ki dünya onun etrafında dönüyor… Kendi bulduğu oyun bahçesinde salıncakta sallanır ve canı gitmek istediği zaman gider… Gitmek gibi zorunlulukları vardır. Sizin yoktur. Canı sıkılınca eğlenir, eğlenceye doyunca kendi hayatına döner. Beraber zannedersiniz kendinizi, o başkalarıyla beraberdir. Siz sadece onunla berabersinizdir.

Bunları söylediğinizde asla doğru olmadığını söyleyecektir. Kendine bakmaktan, kendini hoş tutmaktan ve başkalarından dert yanmaktan unutmuştur bakmayı da görmeyi de… Elinden geleni yapıyordur ona göre. Elleri yoktur oysa ki. Eller sadece sizin ellerinizdir. Ellerinizi çektiğinde yere düşer… Peşinizden gelmez…
Ayakları da yoktur çünkü.
Oyun bahçesinin kapısında yeni avını bekler.
Sizden önce de olmuştur…
Sizden sonra da olacaktır…
Beş para etmez böyleleri…
Korkak bir avcı olarak ölecektir.