Neden Suç İşleriz?
Tarih boyunca insanın kimliğini en görünür biçimde taşıyan unsur saç oldu. Saç, yalnızca bir uzuv değil, bir dil gibiydi; hangi sınıfa ait olduğumuzu, hangi inanca mensup bulunduğumuzu, yas mı tuttuğumuzu yoksa bereket mi kutladığımızı anlatan, sessiz ama güçlü bir simge. Ve bu diller içinde siyah saç, karanlığın en parlak haliydi.
Norma Jeane Mortenson, 1946’da saçlarını platine boyadığında yalnızca kimliğini değil, kadınlığın endüstriyel standardını da yeniden icat etti. Hollywood o anda yeni bir tanrıça yarattı: Marilyn Monroe. O günden itibaren milyonlarca kadın saçlarını sarıya boyarken aslında boyadığı şey saçları değil; kendini toplumsal onay için boyadı. Monroe yalnızca bir aktris değil,
Modern birey, parmağının ucunda evreni taşıdığını sanıyor. Oysa taşıdığı şey, sinaptik kapasitesini kemiren bir laboratuvar deneyinden ibaret. Deney demek bile hafif kalır belki de; artık bir yaşam biçimi. Sosyal medya, dikkat denen sınırlı bilişsel kaynağı yeniden biçimlendirerek yalnız davranışlarımızı değil, biyolojik ritmimizi de sömüren bir ekosistem yarattı. Artık düşünmek yerine
Zekâ, günümüzün en çok konuşulan ama en az anlaşılan kavramlarından biridir. Televizyonlarda, sosyal medyada veya kısa video kesitlerinde zekâ, genellikle bireyin bilişsel kapasitesinden çok karakter özellikleriyle ilişkilendirilir. Psikolog Acar Baltaş’ın 2 ay önce Teke Tek Bilim'de Prof. Dr. Emrah Safa Gürkan'ın konuğu olduğu programda : “Zeki