Siyasi Analiz Yapmak: Fikir Değil, Bilgi ve Ahlak Meselesi

Siyasi Analiz Yapmak: Fikir Değil, Bilgi ve Ahlak Meselesi

Geçtiğimiz gün Instagram’da şu soruyu sordum:

“Siyasi analizlerin arkasında hangi bilgi ve etik beceriler olması gerektiğini biliyor musunuz?”

Katılımcıların %53’ü “Evet”, %47’si “Hayır” dedi. Bu sonuç hem umut hem de tedirginlik verici. Umut verici çünkü cevap verenlerin yarısı bu işin bilgi gerektirdiğini kabul ediyor. Tedirgin edici çünkü diğer yarısı hâlâ “yorum yapma hakkını” bilgiyle ilişkilendirmiyor. Kafalar karışık… Coşkulu gazeteci ve yorumcuların her köşede bitmesinden kaynaklanıyor olabilir. Ve insanlar sosyal medyada hiç durmadan milyonlarca kez akıldışı bir çok yoruma maruz kalıyor. Altındaki bilgiyi sorgulamak zorunda bile hissetmeden alkışlıyor.

Peki o zaman, ciddi bir soru soralım: Siyasi analiz yapabilmek için hangi bilgi birikimine ve etik ilkelere sahip olmak gerekir? Cevap, sadece kişisel gözlemlerle ya da haber başlıklarıyla değil, bilimsel çerçevelerle verilmeli. İşte o çerçeve:

1. Siyaset Bilimi Bilgisi: Kuramlar, Sistemler, Aktörler

Siyasi analiz, bireylerin duygusal öngörüleriyle değil, kuramsal arka planla yapılmalıdır. Giovanni Sartori’nin de belirttiği gibi, “Analitik olmayan siyaset yorumları, halkı bilgiye değil kanaate boğar.” (Sartori, Karşılaştırmalı Anayasa Mühendisliği, 1994)

Siyasi partilerin ideolojileri, devlet yapısının kurumsal örgütlenişi, kuvvetler ayrılığı ve seçim sistemleri gibi temel konular, bir analizci için zorunlu altyapıdır. Türkiye’de örneğin “koalisyon hükümeti” dendiğinde hâlâ 90'lar referansıyla korku pompalanması, bu bilgisizlikten kaynaklanmaktadır.

2. Tarihsel Bağlam ve Hafıza

Yapılan her analiz, bir tarihsel çerçeveye yerleştirilmeli. Zira bugünkü politik aktörlerin hamleleri geçmişin tortularıyla şekillenir. Eric Hobsbawm’ın ifadesiyle, “Tarih bilinci olmayan toplumlar, her krizi ilk kez yaşıyormuş gibi karşılar.” (Hobsbawm, Tarihin Kullanımı ve Kötüye Kullanımı, 1997)

Türkiye’de siyasi analiz yapan birçok kişi, 1961 Anayasası ile 1982 Anayasası’nın farkını, 12 Mart ve 12 Eylül darbelerinin sosyolojik etkisini bilmeden bugünü yorumlamaya kalkıyor. Bu durumda ortaya çıkan şey analiz değil, “gündeme laf sokma yarışması” oluyor.

3. Ekonomi-Politik Okuryazarlık

Siyaset, ekonomik çıkar ilişkilerinden bağımsız ele alınamaz. Harold Lasswell’in klasik tanımıyla siyaset, “kimin neyi, ne zaman, nasıl aldığıdır.” (Lasswell, Politics: Who Gets What, When, How, 1936)

Bugün bir yorumcu, Merkez Bankası’nın faiz kararını sadece “dolar yükseldi mi düşer mi” düzeyinde yorumluyorsa, analiz değil, piyasa dedikodusu yapıyor demektir. Oysa sermaye hareketlerinin siyasi etkilerini, vergi sisteminin sınıfsal yükünü, rant düzenini okumadan yapılan her analiz eksiktir.

4. Uluslararası İlişkiler ve Güç Dengeleri

Modern siyaset yerel değil küreseldir. Ulus-devletler arası rekabet, ittifaklar, enerji politikaları ve jeopolitik krizler siyasal analizleri doğrudan etkiler. Henry Kissinger bile, “Bir ülkenin dış politikası, iç politikadan bağımsız yürütülemez” diyordu.

Türkiye’de dış politik analizlerin büyük çoğunluğu “dış güçler bizi istemiyor” düzeyinde, soyut ve komplo odaklı kalıyor. Oysa NATO üyeliği, AB ile müzakereler, Rusya-Çin ilişkilerindeki dengeler gibi konular, derinlemesine bilgi gerektiriyor.

5. Etik Duruş: Taraf değil, şeffaf olmak

Sadece bilgi yetmez. Analiz, etik sorumlulukla yapılmalı. Hannah Arendt’in söylediği gibi: “Gerçeği çarpıtmakla, yalan söylemek arasındaki farkı kaybedenler, sadece ahlakı değil, özgürlüğü de kaybeder.” (Arendt, Totalitarizmin Kaynakları, 1951)

Bugün birçok “analist” bir politik figürün danışmanı, fonlusu veya destekçisiyken analiz yaptığını iddia ediyor. Bu, izleyiciyi aldatmaktır. Objektif olunması gerekmez, ancak niyet şeffaf olmalı. “Tarafsızım” kisvesiyle yapılan manipülasyon, propaganda araçlarının en sinsisidir.

Sonuç: Bilgi Yoksa, Analiz De Yok

Siyasi analiz bir uzmanlık işidir. Bu uzmanlık, sosyal medya takipçisiyle, ses tonuyla, kulis dedikodusuyla kazanılmaz. Sahici analiz, bilgiyle ve etikle yapılır. Yapay zeka çağında bilgiye erişim bu kadar kolayken, cehalet artık bir kader değil, tercihtir.

Bugün %53 “Evet, biliyorum” dedi. Peki gerçekten biliyorlar mı? Yoksa sadece ekran başında kendilerine benzeyen bir yorumcuyu alkışladıkları için mi biliyormuş gibi yapıyorlar? Asıl soru bu! Kanaate boğulduğumuz memlekette her gün yeni bir drama uyanmamızı isteyen kim? Belki bu tüm gazeteci ve yorumcuların da işine geliyordur… Peki onları bilgiyle donatacakları mı yoksa onlara kanaat kusanları mı seviyor? Peki insan “demokrat, bağımsız, tarafsız” diye yıllar boyu iktidarın aparatını alkışlıyorsa?

Bilgiyle silahlanın. Çünkü fikir özgürlüğü bir haktır; ama fikir üretmek bir emektir.

Read more

Tanrı Tarihi #23 Tanrı’ya mı İnsana mı Boyun Eğmeli?

Tanrı Tarihi #23 Tanrı’ya mı İnsana mı Boyun Eğmeli?

Tektanrıcılığın Ontolojik Derinliği ve İslam’ın Kurumsal Sapmaları Üzerine Karen Armstrong’un Dinin Kısa Tarihi adlı eserinin “Tanrı’nın İradesine Boyun Eğmek” başlıklı bölümü, özellikle İslam’ın teslimiyet temelli yapısını anlamak için güçlü bir başlangıç noktası sunar. Ona göre “Müslüman” olmak, kelime anlamıyla Tanrı’ya teslim olandır. Bu teslimiyet, yalnızca

By Daphne Emiroğlu
Ella Fitzgerald: Notalara Dokunan Kadın

Ella Fitzgerald: Notalara Dokunan Kadın

İnsan kendi dertlerine, beceriksizliklerine, korkularına uydurduğu bahanelere bakınca bazen utanıyor. Minik dertleri göğüsleyemeyen, küçük sorunları çözemeyen, mutsuzluklarına ve problemlerine çözüm bulamayan insanlarla, bir çoğu için dünyanın sonu denecek yerlerden yıldız gibi parlayan insanlar çıkıyor. Hepsi aynı gezegende yaşıyor. Aynı havayı soluyor. Ella Fitzgerald'dan bahsedeyim biraz. Geceleri onun sesiyle

By Daphne Emiroğlu
Satıh hâlâ müdafaaya muhtaçtır.

Satıh hâlâ müdafaaya muhtaçtır.

Mustafa Kemal Atatürk’ün Sakarya Meydan Muharebesi sırasında söylediği “Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır; o satıh bütün vatandır” sözü, yalnızca bir savaş stratejisinin özeti değil, bir milletin varoluşsal mücadelesini ifade eden tarihî ve felsefî bir bildiridir. Yüzeyde bu cümle, belirli bir cephe hattının savunulmasından vazgeçilip, topyekûn direniş anlayışının benimsendiğini

By Daphne Emiroğlu