Tanrı Tarihi #11 - Dar Kafalı

Tanrı Tarihi #11 - Dar Kafalı

Dar kafalı biri için en berbat iş hayat boyu kendi fikirlerini başkasına empoze etme çabasıdır. bu çabayı “ortodoksluk” kelimesi ile açıklayabiliriz. Yunancada gerçek ve doğru inanç anlamına gelir.

John F. Kennedy nükleer bombaların sayısını gezegenin güvenliği için azaltmak istemişti. Bir nükleer fizikçi ise cevap verdi: Amerika ne kadar çok bombaya sahip olursa dünya o kadar güvenli hale gelecek! Kennedy’e bu eleştiri hakkında ne düşündüğünü sordular, o da kesin kanıya sahip ve hatta konunun uzmanı kişilerin açık görüşlü kişileri sarsacağını söyledi. İşte dar kafalılığın avantajı buydu.

John F. Kennedy

Sizi bilmem ama ben her gün bir çok dar kafalı tarafından sarsılıyorum. Hele bunlar o konunun uzmanıysa sarsıntı iyice şiddetleniyor.

Başkan Kennedy’i burada Heretik olarak tanımlayabiliriz. Yani kimisine göre zındık :) Birden ortaya çıkıp “Bir dakika arkadaşlar, bunu neden yapıyoruz, bir de şu yönü var..” deyip bilinen her şeye kafa tutan tatlı insanlar. Genelde dar kafalı olmadıkları için de onlarla tartışmak çok zevklidir.

Ortodokslar ve heretikler binlerce yıldır özellikle din alanında itişip kakışırlar. Dinlerin bu kadar tartışmaya ve kendi içlerindeki anlaşmazlıklara sahne olmasına şaşırmak lazım. Zira din başlı başına bir tartışma alanı zaten. Ancak burada kaderin cilvesi de vardı. Biliyorsunuz kader fingirdek de olabilir zaman zaman. İbrahim’i hatırlayalım, babasının tanrı heykelcikleri satılan atölyesinde bir heretikti. Sorular sordu, eliyle oyduğu heykelin nası olur da tanrı haline gelebileceğini sorguladı. Dükkandaki müşteriye yaptığı çıkışı hatırlayın! Sonra o yaşamdan koptu ve varolan dine rakip bir din kurdu. Tek doğrunun onun dini olduğunu savundu. Geçmişin heretiği, oldu ortodoks… Heretikler tartışmayı kazanırsa ortodoks olabilirler. İşte kader burada ağlarını fingirdeyerek örüyor. Dar görüşlüler ya kendini kapalı tutar ki böyle olunca ilham kaçar gider ya da görüşleri benimsenene dek yarı açık hareket ederler.

Yahudiler diğer tek tanrılı dinlerin taraftarlarına göre bu tarışma işinde daha şanslıydılar. Dinlerinin merkezi tartışmaya dayalıydı. Bütün dinler de bu tarılmayı görürüz ama çoğunlukla çabuk sonlandırırlar. Din ergenlikte dağıttığın odana benzemez. Dinlerin derli toplu durması gerekir. İsrailoğulları’nın kutsal kitabının tam ortasında gördüğümüz Heretik Eyüp… İsrailoğulları’nın çektiği sıkıntıları okudunuz da buraa geldiniz. topraklarını ve tapınaklarını kaybettikleri zaman sığındıkları tek şey kitaplarıydı. Hepsi bir kaç dizeyi ezbere bilirdi:

“Dinle ey İsrail!Tanrımız Rab, tek Rabdır. Tanrımız Rabbi bütün yüreğinizle, bütün canınızla, bütün gücünüzle seveceksiniz”

Daniel bu dizeleri okuduktan sonra aslanlar dolu bir çukurdan çıkmıştı. Hem de yara almadan. Tehlike altında olan İsrail halkına umut veren bir hikayeydi.

Ve sonra yanlış yanlıştır kardeşim diyen Eyüp çıkar ortaya. Eyüp’ün Kitabı başlarken müthiş servete sahip olduğu, hakkaniyetli olduğu anlatılır. yedi oğlu ve üç kızı vardır Hepsini canından çok sever. Kendi zamanına göre zenginliği hesaplanamaz büyüklüktedir. Ancak akder yine ağlarını örer ve Eyüp her şeyini kaybeder. Cilt hastalığına yakalanır, kaşıntısı vardır ve kırık bir çömlek parçasıyla kendini parçalarcasına kaşımaya başlar. Acısı büyüktür. Karısı Tanrı’ya lanet okur, canına son vermesini ister ama Eyüp şöyle der: Annemin rahminden çıplak doğdum, geriye de çıplak döneceğim; Rab verdi, Rab aldı; Rabbin adı kutsal olsun.

Temanlı Elifaz, Şuahlı Bildat ve Naamlı Sofar Eyüp’ün yanına gelirler. Bir nevi sorgu gibi aslında. Elifaz şöyle bir konuşma yapar: Masumlar asla perişan olmaz Kötülerse ektiklerini biçerler. Bu kadar acı çektiğine göre bize anlatmalısın. Sırtına bunca bedbahtlığın binmesine sebep olacak ne yaptın?”

Eyüp bunları kabul etmez. O erdemlidir. Hiç bir şey yapmamıştır. Arkadaşları ortodokstur, onun söylediklerin ve olasılığı düşünmeden kendi doğru bildiklerinden şaşmazlar ama Eyüp de kendi doğrusundan şaşmaz. Boyun eğmez ve bu acımasız teoriye karşı çıkar. Cesaretlidir. Gerçi kalkıştığı şey olanaksızdır, negatif şeyi kanıtlamak genelde zordur. Çamur at izi kalsın diye boşuna atasözü yok. Öldükten sonra Tanrı’nın onu aklayacağına inanır. Ancak ölmesine gerek yoktur. Tanrı kendisini gösterir ve 3 arkadaşa der ki : “Size karşı öfkem alevlendi. Kulum Eyüp hakkında doğru konuşmadınız!” İşte gördün mü? Al başına belayı… ama heretikler için bayram çanlarının çaldığı yer… Tanrı’nın onayını bir ortodoks değil bir heretik alır. Tanrı Eyüp’e kaybettiklerinin iki katını verir. Bu öykünün mutlu sonu da bu.

Şimdi başa dönüp on emri hatırlayalım. Putlar yasaklanmıştı. Tanrı pazara çıkarılmayacaktı. Ve bu fikre karşı da bir uyarı vardı. Ancak din ortodokslarının en sevdiği şeydir bu. Organize dinin gereğidir, ortodoks empoze ettiği şeyi paketler ve karşısındakine dayatır.İnsanlara tam olarak ne düşünmeleri gerektiğini söylerler. Bayılırlar böyle şeylere. Tanrı’nın esir düştüğünü duyarsanız bir gün, ortodokslar yapmıştır. Rastlarsınız bir yerlerde kendi Tanrı inancını anlatır sürekli, saplantılı, takıntılı fikirlerini… Uçakta, trende yanınıza ortodoks kafa düşmeye görsün.

Bağnazlık insanların Tanrı’dan daha kolay kabul ettiği başka bir tanrı olabilir.

Dünyada bir tek İsrailoğulları’nın tanrısı yok elbette… Başka yerlerde, başka zamanlarda, başka insanlar da gerek birbirleriyle, gerek tanrıyla tartışıp durmuşlar ve bir çok din inşa etmişler. Kentsel dönüşümün tek bitmediği alan…

Read more

Tanrı Tarihi #23 Tanrı’ya mı İnsana mı Boyun Eğmeli?

Tanrı Tarihi #23 Tanrı’ya mı İnsana mı Boyun Eğmeli?

Tektanrıcılığın Ontolojik Derinliği ve İslam’ın Kurumsal Sapmaları Üzerine Karen Armstrong’un Dinin Kısa Tarihi adlı eserinin “Tanrı’nın İradesine Boyun Eğmek” başlıklı bölümü, özellikle İslam’ın teslimiyet temelli yapısını anlamak için güçlü bir başlangıç noktası sunar. Ona göre “Müslüman” olmak, kelime anlamıyla Tanrı’ya teslim olandır. Bu teslimiyet, yalnızca

By Daphne Emiroğlu
Ella Fitzgerald: Notalara Dokunan Kadın

Ella Fitzgerald: Notalara Dokunan Kadın

İnsan kendi dertlerine, beceriksizliklerine, korkularına uydurduğu bahanelere bakınca bazen utanıyor. Minik dertleri göğüsleyemeyen, küçük sorunları çözemeyen, mutsuzluklarına ve problemlerine çözüm bulamayan insanlarla, bir çoğu için dünyanın sonu denecek yerlerden yıldız gibi parlayan insanlar çıkıyor. Hepsi aynı gezegende yaşıyor. Aynı havayı soluyor. Ella Fitzgerald'dan bahsedeyim biraz. Geceleri onun sesiyle

By Daphne Emiroğlu
Satıh hâlâ müdafaaya muhtaçtır.

Satıh hâlâ müdafaaya muhtaçtır.

Mustafa Kemal Atatürk’ün Sakarya Meydan Muharebesi sırasında söylediği “Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır; o satıh bütün vatandır” sözü, yalnızca bir savaş stratejisinin özeti değil, bir milletin varoluşsal mücadelesini ifade eden tarihî ve felsefî bir bildiridir. Yüzeyde bu cümle, belirli bir cephe hattının savunulmasından vazgeçilip, topyekûn direniş anlayışının benimsendiğini

By Daphne Emiroğlu