Tanrı Tarihi #16 - Çok Sevdiler

Tanrı Tarihi #16 - Çok Sevdiler

Japonlar dünyayı Japonya’dan ibaret sanıyorlardı. Dünyadan uzun süre kopuk kaldılar. Japonlar için Japonya hem onların. dünyası hem de diniydi.

Her sabah güneş Japonya takım adasını oluşturan 6852 adanın üzerinde parlıyordu. Japonlar ülkelerine güneşin ülkesi diyorlardı.

Hintliler göre dünya oluşmadan önce Puruşa adında dev bir varlık vardı. Puruşa patladı ve her şey öyle oluştu. Mezopotamya’da ise insanlar iki büyük devin varlığına inanırdı. Apsu ve Tiamat, tatlı su ve tuzlu su… Bunlar birlikte olup tanrıları oluşturdular ve deniz canavarlarını. Tiamat her şeyi kontrol etmek istedi ve kendi ailesi tarafından öldürüldü. Bedeni ikiye bölündü ondan da yeryüzü ve gökyüzü oluştu. Gökyüzü tanrılarındı. Eh yani yerde duracak değillerdi tabi… Tanrılara hizmet etmesi için de insanlar yaratıldı. Tam bir hizmet ehli olarak tasarlanmış olmamız kara bahtım kem talihim dedirtiyor. Tarihin neresinde doğarsan doğ, memnun etmen gereken bir tanrı ya da tanrılar var. Mısır’da başta hep su vardı sonra sular çekildi, Ra ortaya çıktı ve her şeyi yarattı. İskandinavya’da ise hiçliğin boşluğu önce suyla doldu sonra su buz tuttu. Bun insanların aklından buz nasıl çıksın? Sonra buz eridi, Ymir denilen dev ortaya çıktı. Onun koltuk altlarından bir kadın ve bir erkek çıktı. Koltuk altı meselesi bana oldukça mantıklı geldi, en azından değişik. En heyecanlı yeri ise şu , buzu bir inek yaladı, buz inceldi ve oradan da bir dev çıktı. Aslan inek! :) Tanrı Odin bu devin soyundan geldi. Odin ve kardeşleri Ymir’i öldürdü, Bedeninden dünyayı, kafasından gökyüzünü, kanından denizleri yarattı. Kemiklerinden dağlar, saçlarından ağaçlar oluştu. Peki Eski Ahit ne diyor? Derin sular karanlıkla kaplı suların üzerinde hareket eden tanrı her şeyi buradan yarattı. Altı günde işini bitirdi, yedinci gün dinlendi. Tekvin bölümündeki iki versiyon da diğerlerinin karmaşasından uzak ve kısa. Tek tanrılı. Kimse kimseyi parçalara ayırmıyor. Eski Ahit’teki yaratılış versiyonuna göre daha sonra birbirlerini parçalayacak olan insanlar, Tanrı o işe karışmamış.

İşte Japonların yaratılış öyküsü de Tekvin’le aynı zaman dek gelir. Japonlara göre önce sadece deniz vardı. Tanrı İzagani ve Tanrıça İzanami uzunca bir mızrakla denizin altındaki çamuru karıştırdı ve Japonya’nın adalarını yarattı. Daha sonra 3 çocuk yaptılar. Güneş Tanrıçarı, Ay Tanrısı ve Fırtına Tanrısı. Güneş Tanrıçası kendi çocuklarını dünyaya getirdi ve torunu Nippon da İlk Japon imparatoru oldu.

Japonlara göre tanrı ve tanrıça dünyayı değil, Japonya’yı yaratmıştı. Dünya ile işleri yoktu. Onlar için dünya Japonya’ydı. Ve yaratılış hikayeleri de adalarına olan sevgiyi anlatıyordu. Tanrılar kendi özel meskenleirni yaratmıştı. Cennetti. Cennet buradaydı ve burası da cennette. Bir bütünlük içinde tüm ruhların bir arada yaşadığına inanırlardı. Doğada her yerde kami denen kutsal ruhlar tezahür ederdi. Hayvanlarda, bitkilerde, nehirlerde, Japonya’nın dağlarında, Fuji Dağı’nda… Bu bir dinden çok anlamdı. Yaşamlarının anlamı. Büyük varoluş içinde yaşamı deneyimliyorlardı. Bu yaklaşıma canlılık denir, animizm… Gaia teorisigibi. Gezegenimiz canlıdır, onu yağmalayamayız, zarar veremeyiz. Birlikte varoluruz. Birlikte yaşayıp, sevgi ve özen göstermemiz gerekir. Modern zamanda geldiğimiz teoriye Japonlar başından beri giriş yapmıştı.

Japonların bu yaklaşımı onlara zorunlu kılınmamıştı. Sevmek zorunluluğu önlerine konmamıştı. İnanmak zorunda oldukları şeylerle kafaları doldurulmadı. Sadece ülkelerini ruhuyla sevdiler. Bir inançları yoktu ama sevgileri vardı. Belki bu Japonları daha iyi anlamamızı sağlayabilir.

Çinliler 600 yılında Japonya’ya geldi. Ve kendileriyle beraber Budizm, Taoizm, Konfüçyüsçülük da geldi. Japonlar yeni gelen dine bir isim koyma ihtiyacı hissetti.Tanrılar anlamına gelen shin yol anlamındaki to kelimelerini birleştirip Shinto ismini koydular. Shin’in Tao’su gibi.

Sevgileri haiku denilen 3 dizeli şiirlerde kendini gösterir. Sevgi derinlerdedir:

Yaz mevsimi bir nehri geçmek

Ne kadar güzel

Sandaletlerim elimde

Ülkelerine sevgilerini güzel yerlere güzel mabetler kurarak ifade ettiler. Her mabede iki dikey, iki yatay sütundan oluşan ayırt edici kapı yaptılar. Sevgiyle yaptılar, sevgiyle muhafaza ediyorlar.

Read more

Suçun Zinciri: Stalin ve İktidarın Suça Bulaştırma Mekanizması

Suçun Zinciri: Stalin ve İktidarın Suça Bulaştırma Mekanizması

Suça bulaştırma, iktidar sahiplerinin çevrelerini kendilerine bağımlı kılmak için kullandıkları en etkili stratejilerden biridir. Bu mekanizma yalnızca bireyleri değil, bütün bir toplumsal yapıyı iktidara bağlayan gizli bir sözleşme işlevi görür. İktidar, çevresine sunduğu haksız ayrıcalıklarla, küçük çıkarlarla ve zorunlu imzalarla insanları suça ortak eder, ardından bu ortaklığı bir koz olarak

By Daphne Emiroğlu
Tanrı Tarihi #30 - Quakerların Doğuşu ve Mirası

Tanrı Tarihi #30 - Quakerların Doğuşu ve Mirası

Onyedinci yüzyıl İngiltere’sinin siyasal, dini ve toplumsal çalkantıları arasında ortaya çıkan Quaker hareketi ya da kendi tercih ettikleri isimle “Dostlar Cemaati”, Avrupa’nın din tarihinde alışılmadık bir sayfa açtı. George Fox’un genç yaşta yaşadığı dinsel arayışlardan doğan bu hareket, Hıristiyanlığın kurumsallaşmış yapılarına, unvanlara, merasimlere, hiyerarşik otoriteye ve kilise

By Daphne Emiroğlu
Tanrı Tarihi #29 - Canavarın Kellesi: Din, Entrika ve Ortaçağ Mizahı

Tanrı Tarihi #29 - Canavarın Kellesi: Din, Entrika ve Ortaçağ Mizahı

Ortaçağ Avrupa’sında kraliçe olmanın bedeli, bugünün magazin dünyasında Instagram fenomeni olmanın bin kat üstüydü; çünkü “unfollow” yoktu, doğrudan kafanı gövdenden ayırıyorlardı. İskoçya Kraliçesi Mary Stuart’ın hikâyesi de bunun en kanlı, en absürt ve en kara mizah malzemesi bol örneklerinden biri. Mary, 1542’de doğar doğmaz babasını kaybetti, yani

By Daphne Emiroğlu