Tanrı Tarihi #19 — İsa, Roma, ve Pavlus’un Viral Kampanyası

Gece yarısı. Roma devleti Netflix’ten sıkılmış, biraz entrika izlemek istiyor. Karanlık sokaklarda fısıltılar: “O geliyor. Devrim mi, gösteri mi, bilemeyiz ama biri İncil’in ilk sezonunu başlattı.” Başrolde İsa. Prodüksiyon büyük. Kadro 12 kişilik. Hepsi gönüllü figüran. Mekân: Roma’nın yönetiminde ezilen Kenan bölgesi. Bu, “Tanrı’nın Krallığı” fragmanıyla başlayan ve “Ben neden terk edildim?” repliğiyle biten bir hikâyenin başlangıcı.
İsa, dönemin en etkili metafor ustası. Kamusal eylemleri birer sembolik performans. 12 havariyle dolaşıyor; bu sayı bilinçli. Tıpkı İsrailoğullarının 12 kabilesi gibi. İsa’nın PR stratejisi net: Yahudi kutsal metinlerine gönderme yaparak halkı yanına çekmek. “Mesih” iddiası varsa, senaryonun da sağlam olması gerekir. Zira eski vaatler, yeni pazarlama tekniklerine dönüşmeden kimseyi kurtaramaz.
Havari kadrosu nitelikli değil ama sadık. Markos’un yazdığına göre biri onu gammazlıyor. Tarih bu gammazcılarla dolu. Karanlıkta gelen polisler, Romalılar değil ama Roma’yla işbirliği yapan yerel güvenlik güçleri. Yani bildiğin “muhbir vatandaş”. İçlerinden biri İsa’nın yerini söyleyerek İsa’yı yakalatan Jude, modern siyasi arenada “içeriden satılmış” muhalif tipi. Hani o devrim sloganı atarken birden holdingde basın danışmanı olanlar gibi.
İsa, yakalandıktan sonra sahneye Romalılar giriyor. Romalı askerler, sembolik davranışlar konusunda eğitimli. Mor bir kaftan giydiriyorlar, dikenli taç takıyorlar, “Selam, ey Yahudilerin Kralı!” diye alay ediyorlar. Yani bu sadece idam değil, kamuya açık bir infaz performansı. Tarihin ilk “infotainment” örneği. Kitleler için bir reality show. Artık çok sık rastladığımız bilgiyi derinleştirmekten çok, tüketilebilir ve popüler hale getirmek…
Çarmıh, Roma’nın propaganda aracıdır. Gözdağıdır. Düşmanlara “Bakın, biz böyle yaparız” mesajıdır. Spartaküs’ün takipçileri gibi, İsa da aynı sonu yaşar ama farklı bir prodüksiyonla. Çünkü İsa’nın iddiası sadece politik değil, aynı zamanda tanrısaldır. Bu nedenle Romalılar için daha tehlikelidir. Halkı kandıran biri değil, halkı dönüştüren biri olarak görülür. Güç sahibi değişim istemez! Yerinin değişmesi riskini göze alamaz.
“Tanrım, Tanrım, beni neden terk ettin?” cümlesi, hikâyenin kırılma noktası. Ya Tanrı gerçekten sustu, ya da bu satır dramatik etki içindi. Çünkü her iyi hikâyenin bir “alçaklık anı” vardır. Kahraman burada yalnızlaşır. İsa da çarmıhta yalnızdır. Havari tayfası dağılmış, halk evine dönmüş, Tanrı ise Netflix izliyor gibi suskun.
Burada birçok teolojik tartışma döner: Tanrı planına sadık kaldı mı? İsa’nın ölümü, Tanrı’nın zafer planının bir parçası mıydı? Yoksa İsa, Tanrı’dan fazla umut mu beslemişti? Bu soruların cevabını Tanrı veremedi, çünkü hikâyeyi Paul yazdı.
Ve işte asıl pazarlamacı sahneye çıkıyor: Paul. Önce İsa karşıtı, sonra “Marka İsa”yı Roma pazarına sokan kişi. Tanrı’nın Mesih kampanyası havarilerle sönük kalırken, Paul eline broşürleri alıp Roma yollarına düştü. Tanrı’yla LinkedIn’de bağlantı kurmuş gibi. Diyor ki: “İsa sadece Yahudiler için değil, herkes için geldi!”
Eski anlaşmayı yırtıp atan Paul, evrensel bir pazarlama modeli sunar. Sünneti kaldırır, tapınak zorunluluğunu da ortadan kaldırır. “Online inanç yeterlidir” der. Bugünün “uzaktan ibadet” modelinin temeli böyle atılır. Paul, Roma vatandaşlığı sayesinde İsa’nın mesajını kurumsallaştırır. Markayı genişletir. Kurumsal kimlik oluşturur. Ve İsa’nın yerel direniş sembolü olmaktan çıkıp, evrensel kurtarıcıya dönüşmesinde büyük rol oynar.
Pavlus, CRM sistemini iyi bilir. İsa’nın kim olduğunu bilen az, ama onun adına kurulan kilise sayısı hızla artar. O da ne yapar? Network’ünü kurar. Korint, Efes, Galatya… Mektup yazıp durur. Mailing list gibi. İsa’nın göründüğü kişi listesini açıklar: “Önce Petrus’a, sonra kadınlara, sonra da bana.” İkna edici bir yapı kurar. Tanrıyı, Roma’nın kurumsal diline çevirir.
Bir yandan da stratejiktir, Yahudilerle ters düşmemek için önce onların geleneklerine saygılı görünür, sonra “eski anlaşma miadını doldurdu” diyerek süreci yeni bir protokolle günceller. Tanrıyı güncelliyor yani. V1.0 YHVH’yi, V2.0 “sevgili Tanrı” ile değiştiriyor.
İsa’nın amacı neydi? Tanrı’nın krallığını dünyaya getirmek mi? Yoksa o krallığın Youtube’da viral olması mı? Bugünden bakınca, ikinci seçenek daha ikna edici. Çünkü gerçek bir krallık kurulmadı ama 2000 yıl sonra bile insanlar onun TikTok’ta taklitlerini yapıyor.
Ve mesele şu: Tanrı’nın o sırada ne yaptığı hâlâ muamma. Belki de Tanrı, finalde İsa’ya bir “plot twist” hazırlamıştı: Ölümden sonra geri dönüş. Yani “Revenge of the Christ” gibi. Ama bu geri dönüş bile havarilerin inancı kadar etkili olmamış olabilir. Asıl dönüş, Paul’un PR stratejisiydi.
Bu anlatı, bir dinin nasıl kurumsallaştığını gösteriyor. İsa, hayali temsil ediyor. Paul ise yapıyı. İsa devrimdi, Paul düzen. İsa metafordu, Paul prospektüs. Ve Tanrı… o hâlâ sessiz. Belki de sessizlik onun stratejisiydi. Belki de sustu çünkü insanlar kendi mesajlarını zaten yazıyordu.
Bugün din dediğimiz şeyin çoğu, Paul’un Roma vatandaşlığıyla elde ettiği imtiyazlar sayesinde ayakta. İsa’nın çarmıhtaki sözleri unutulabilir, ama Paul’un mektupları hâlâ çoğaltılıyor. Kendilerine taraftar topluyor, siyasetin temelini veya söylemini oluşturuyor.