Tanrı Tarihi #3 - Çalı Yanıyordu ve Adam Konuşuyordu

Hangi din olursa olsun, bildiklerinizi unutun, inancınızı bir kenara bırakın. bunun zor olduğunu biliyorum ama başka türlü olmuyor benim yazdığım gibi metinleri okurken. İnsanın sinirleri bozuluyor. Arkadaşlarıma anlattığımda “Ay ne olur sus!” diyeni çok gördüm. Benden söylemesi. Bu paragraftan sonra benim sorumluluğumda değil.
Diyelim ki bir arazide dolanıyorsunuz ve ileride bir adam gördünüz. Dikenli bir çalılığın önünde duruyor. Dehşete kapılmış ama yine de huşu içinde olduğunu düşünüyorsunuz. Adam gözlerini çalıdan ayırmıyor. O da ne? Adam konuşuyor. Kendi kendine mi? Hayır karşısında duran çalıyla! Sizin o sırada ne düşündüğünüzü bir kenara bırakalım.
Din tarihinin en ünlü peygamberlerinden biri, Musa. Museviliğin kurucusu. Daha sonra yazılan metinlerde Tanrı’nın o gün yanan bir çalı aracılığıyla Musa ile konuştuğundan bahseder. O gün Tanrı Musa’ya Mısır’daki köleleri Vaat Edilmiş Topraklar olan Filistin’e götürerek özgürlüğe kavuşturmasını söyler.

Şimdi size dönelim… Çalılık size göre yanmıyor. üzerindeki meyveler ya da yapraklar ışık oyunlarıyla sanki yanıyormuş gibi görünüyor. Musa’nın cevaplarını duyar ama onunla konuşanın sesini duyamazsınız. Tıpkı siz küçükken oynadığınız hayali arkadaş gibi… Ya da bir geçmişteki bir tartışmayı hatırladığınız “Ah be şunu da söyleseydim!” deyip kafanızda ve bazen sesli yaptığınız, karşınızdaki kişiye de zihninizde size cevap vermesini sağladığınız gibi. Ya da onları dikkatle dinlediklerini düşünen dinleyicilerine hararetle bir şeyler anlatan akıl hastaları gibi… Yani hepimiz başkalarının duyamadığı sesleri duyan insanların varlığına alışkınız, bazen onlardan biri de biziz.
Musa’yı burada bırakalım.
Dünyanın dışında, ötesinde iletişim kurabilen bir zihin fikrine odaklanalım. Zaman ve mekandan bağımsız. Sesini istediğine duyuruyor. elbette çok özel kişilere… İşte Tanrı dediğimiz o büyük gücün varlığına ve bizimle temas kurduğuna dair iddia tam da buradadır.
Şimdi tekrar o çalının yanına gidelim. Siz ne çalının yandığını ne de sesi görüyorsunuz. Musa’nın durumu aynı değil. O hem duydu, hem gördü hem de talimatları yerine getirdi. Peki sizin algılayamadığınız her şeyi Musa zihninde mi yaşadı yoksa dünyanın ötesiyle irtibata mı geçti? Dinler peygamberlerin ya da Hindularda gördüğümüz gibi bilgelerin deneyimleri ile başlıyorsa o zaman bu olan bitene iyice bakmak ve bizim açık olamadığımız bir alana başka insanların açık olup olamayacağını sorgulamamız gerekir.
Bir açıklama bilinç ve bilinçaltının üzerinden yapılabilir belki. Gün içinde bilinçli zihnimiz uyanık haldedir. Bir binanın 1. katı gibi düşünün… Gece olur gözler kapanır, bodrum katta yaşayan bilinçaltı birden kapıyı açar. Korkular, arzular, hayaller hepsi birlikte koşarak 1. kata çıkarlar. Öyle bir oyun oynarlarken en büyük arzunuzu, gömdüğünüz korkunuzla beraber rüyanızda sergileyebilirler. Bir de rüya dışında bunu yapabilenler vardır. Aslında sanatçıların yaptıkları da budur. Michelangelo mermer bloğun içinde heykeli görmüştü. Herkes sadece mermer blok görürken.
Peygamberler ya da hayalciler vizyonlarını bu mesajlarla formüle eder ve etraflarındaki insanları da inandırırlar. Musa Yahudi halkının tarihini değiştirdi. Peki bilinçli zihni mi yaptı, bilinçaltı mı? Bilinçaltı birden kapıları açıp dünya ötesi bir alemle irtibat mı kurdu? Musa’nın yaşadıkları kendi içinde miydi, yoksa dışında mı?
Bilinçli zihin ve bilinçaltı arasındaki aralıktan bir haberleşme ile Musa o seslerin gerçek olduğuna inandıysa…Belki bilinçaltı kendi sesiyle vizyonlarını anlatmıştır ona. Başkaları tarafında asla duyulmuyor olması zihninde varolduğundan olamaz mı? Fakat iddia bizden üstün bir zihnin varlığı olduğunda, bu zihnin bizimle irtibata geçebilmesi, zihnimize bağlanması ve mesajları oradan iletmesi de söz konusu olabilir… Peki insanlar başkalarının zihinlerini anlamak konusunda ne kadar başarılılar? Pek başarılı değiller. Hatta bu konuda oldukça berbatız. İnsan kendinden daha güçlü bir zihni gerçekten anlamış ve onu mesaja döndürmekte de başarı göstermiş olabilir mi? Burası oldukça riskli.
Uyku terörü yaşayan bir çocuk gece uyanır, evde onu kovalayan bir canavardan, bir cadıdan ya da korkunç bir toptan kaçar… Onu sakinleştirmeye çalışırsınız, o size eliyle peşindekini gösterir, kucağınıza alırsınız çığlık çığlığa kaçmaya çalışır. Hatta bazen sizi bile onu kovalayan o korkunç şey olarak görüp saldırır. bunların hepsi olurken çocuk size göre uyanıktır. Gözleri çaıktır çünkü. Uyanık bir insan gibi hareket etmektedir. ama onun uyanıklığı sizin uyanıklığınızla aynı değildir. Zihinlerin kapılarında sorun oluşmuştur o esnada. Bir süre sonra sakinleşir. Gerçekten uyanır. Bir kısmını hiç hatırlamaz, bazen hepsini hatırlar.
Belki siz inançlı birisiniz, belki de değil… Belki de yıllar boyunca inanç şeklinizde ve sorgulamalarınızda değişimler oldu. Belki hala yolunuza karar vermediniz. Belki bizden büyük bir zihne olan inancınızı yitirdiniz, belki de henüz yeni inandınız. Çoğu insan bunu yaşar.