Tanrı Tarihi #5 — Tanrı için Nefret Ettim

M.Ö 1800… Din tarihinin önemli isimlerinden biri dünyaya geldi: İbrahim. Yahudiler, Hıristiyanlar ve Müslümanlar tarafından kurucu, her şeyin başı, babası kabul edilir. İbrahim Ur şehrinde doğru. Bu şehir Dicle ve Fırat nehirlerinin arasındaydı. Yunanca’da iki nehrin arası anlamına gelir. Günümüzde Irak sınırları içindedir.
ibrahim Terah’ın oğlu. İki kardeşi var. Yeni Ahit ve Eski Ahit’te onlar hakkında çok hikaye geçer. Çobanlık yapıyorlardı. Terah’ın kazançlı bir işi de vardı. Bölge halkının inandığı tanrıların heykel ve putlarını üretiyordu. Mezopotamyalıların dört tanrısı vardı: Gök Tanrısı Anu, yer tanrıçası Ki, hava tanrısı Enlil, su tanrısı Eki. Kadim dinlerde doğanın güçleri kendiliğinden ilahi olarak kabul edilir.
İbrahim dükkandayken yaşlı bir adam put siparişi vermeye gelir. İbrahim adama yaşını sorar ve yetmiş cevabını alınca, “ O halde tam bir ahmaksın! Yetmiş sene önce doğmuşsun ama daha dün bu atölyede yapılan puta tapacaksın!” Adam düşünür, herhalde bozulmuştur da ben olsam bozulurum, siparişten vazgeçer ve çıkar gider. İbrahim’in kardeşleri bu yapılana çok sinirlendiler. İbrahim’in aşırı uç fikirlerinin işlerine zarar vereceğini söylerler. Görüyorsunuz ticaret her zaman tanrıdan önce gelir. Terah da İbrahim’in dükkana gelmesini yasaklar ama putların sergilendiği bölümde müşterileri ağırlamakla görevlendirir, putlara hediye getiren müşterileri üstelik! Babanın durumu çok ciddiye almadığı belli. Bir gün kadın tanrılardan birine yiyecek getirdi ve İbrahim onları tanrının önüne koyacak yerde alaya başladı: “Evet bir ağzı var ama ne onun için hazırladığın yemekleri yiyebilir ne de sonrasında sana teşekkür edebilir. Elleri var ama önüne konan yiyeceklerden bir tek lokma bile alamaz. Güzelce oyulmuş ayakları olsa da sana doğru tek bir adım bile atamaz. Bana kalırsa bunu yapanlar da buna tapanlar da en az putun kendisi kadar ahmak ve faydasız” Sanki ergenliğim…
İbrahim ateşle oynadı. Yerleşik dinle alay etmiş eleştirmişti, bu pek hoşgörü ile karşılanacak bir şey değildi ama daha da önemlisi putlar üzerinden yürüyen ticaret zarar görebilirdi. Üstelik bu oldukça karlı bir iş sahasıydı. Sektöre akıl almaz zararlar verebilirdi. Din ve ticaret… İlk defa mı duydunuz? Din mi ticarete yarar, yoksa ticaret mi dine ya da her ikisi de? İbrahim’in başı derde girdi ailesini ve sürüsünü alarak uzaklara gitti. Bir nevi gezgin oldu diyebiliriz. bu da onun spiritüel yolculuğunun başlangıcı oldu.
Peki İbrahim bu işi ahmakça bulsa bile umursamayıp hayatına devam edebilirdi. Neden bu kadar öfke ile karşı çıktı? Belki de kafasındaki ses onu uyarıyordu: O tanrılara tapmak korkunç bir yalandı. Buraları varsayıyoruz. Onu kaçıranlara kızgındı, küçüksemekle kalmıyor ve nefret ediyordu.Bu kısım insanlık tarihinin dönüm noktası olabilir. İnsanların birbirinden nefret etmekte nasıl da iyi olduğunu anlayabiliriz. Bizden br bakıma farklı olan insanlardan nefret edebiliriz. Irk, dil, sınıf, renk, cinsiyet farklılıkları nefrete yol açabilir. bunların yanında dini nefret nefretin en ölümcül şeklidir. İlahi bir geçerlilik kazanır bu nefret… Yoğun dini inançların insan ilişkilerini nasıl bozduğunu gezegen İbrahim’den sonra da bir çok kez tecrübe edecek zaten.
İbrahim’in kafasındaki ses onu Kenan ülkesine gönderdi. Günümüzde İsrail veya Filistin olarak bilinen Akdeniz’in doğu kıyısında yer alıyordu. Ve bir gün İbrahim’e hepimizin bildiği şey söyledi: Oğlu İshak’ı dağda Tanrıya kurban olarak sunmasını istedi. Hayvanları kurban etmeye alışık olan İbrahim, ilk defa bir insanın ölüm emrini alıyordu, sorgulamadı. Tanrı sorgulanamazdı. Yolda giderlerken İshak sordu : “Baba malzemelerin yanında ama kurban edeceğin hayvan nerede?” İbrahim cevap verdi: “Üzülme oğlum, Tanrı bize ihtiyacımız olan şeyi sunacak” Bir süre sonra dağda İshak’ın tam boğazını kesecekken Tanrı seslendi: “Benim emrimle onu öldürmeye hazır olman, bana karşı sadakatinin insani bağlardan daha güçlü olduğunu gösteriyor. Bu nedenle oğlunu bağışladım.” İbrahim o anda çalılıkların arasında bir koç gördü ve onu kesip Tanrı’ya sundu.

İbrahim’in yolculuğu çok tanrıcılıktan tek tanrıcılığa geçişin ve bir çok tanrıya rahatça ibadet yerine, tek tanrıya katı bir biçimde bağlanmanın hikayesidir.
İlk dinlerin başlarında insan kurbanı yaygındı. Tanrıları, ters gitmenizin tehlikeli olacağı krallar gibi düşünürseniz ilkel zihniniz de onlara yaranmak için bir çok şey yapacaktır. İbrahim ve İshak’ın hikayesinde bu acımasızlığı görebilirsiniz. Ancak Yahudilik, Hıristiyanlık ve Müslümanlık bunu acımasızlık olarak değil Tanrı’ya mutlak bir boyun eğme olarak açıklar.
Şimdi kendinizi düşünün, çok sevdiğiniz birini. Başka birisi sizi bir şekilde zorlayarak o kişiyi öldürmenizi istiyor, üstelik siz ona çok iyi davranmıştınız, her zaman nazik ve saygılıydınız, çaresiz bir durumdasınız ve söylediğini yapmaktan başka yol yok. Tam gözlerinizi kapatıp yapacakken birden “Tamam vazgeçtim” diyor. Bu kişinin akıl hastası olduğunu düşünebilirsiniz. Kendi hayatlarımızda böyle bir şey olsa karşıdakinin kötücül duygularla bezendiğni ve aklını yitirdiğini düşünürüz.
İbrahim insan eliyle yapılan putların saçmalık olduğunu düşünmüştü. İnsan kendisi ürettiği bir şeye tapıyordu. Peki insanın Tanrı hakkındaki fikirlerini kim üretiyor. Tanrılar çocuklarımızı kurban etmemizi istediğinde bizimle dost mu yoksa düşman mı olduklarını düşünmemiz gerekir? Ya da her ne olursa olsun çocuğumuzu kurban edersek din adına yapmayacağımız şeyin olmadığı da açıkça ortaya konmaz mı? Din adına neler neler yapılmadı mı?
İbrahim tek tanrıcılığa giderken çizdiği yol, keskin bir dönüştür. Tarihte de insanları tek tanrıcılığa yöneltmiş olduğundan önemlidir. Keskin dönüş yapma ve yön değiştirme yeteneği ilginç kişiliklerin özelliğidir. Din anlayışında da yeri büyüktür.
İbrahim’in ölümünden sonra o toplum daha iyi yaşam için göç etmeye devam etti. İbrahim öldükten bir kaç kuşak sonra Kenan ülkesinde kıtlık başladı. Bu defa başka bir nehri geçip Mısır’a ulaştılar… Onların tarihindeki yeni sayfa da Mısır da açıldı.