Tanrı Tarihi #6 — Musa Direndi

Babasının tanrıya kurban etmek istediği İshak büyüdü ve o da kendi ailesini kurdu. İshak’ın bir oğlu vardı Yakup… Tanrı’nın sesi ona bu adı değil İsrail adını kullanmasını istedi. İsrail, Tanrı hükmeder demekti. İsrail da dedesi gibi bir çobandı, sürüsü için bereketli otlaklar arardı. Sürülerini oradan oraya dolaştırırken İsrailoğulları da genişleyen bir kavim haline geldi. Diğer kavimlerle iyi otlaklar ve en zengin su kaynakları için mücadele edecek güce erişti.
Ve bir gün Kenan ülkesine büyük bir kıtlık geldi. Otlaklar sapsarı, ırmaklar kupkuru oldu. İsrailoğulları Mısır’a göç ettiler. Mısırlılar onlara iyi davrandı Goşen bölgesine yerleşim izni verdiler. Denizden çok uzak değil ve Nil nehrine çok yakındılar. Dışa kapalı ve büyükbaba İbrahim’in tek tanrıcılığı yüzünden de Mısır dininden uzak duruyorlardı. Mısırlılar hayvan şekilli putlara tapıyordu; köpek, kedi, timsah…
Çoğunluğa uymazsan başına gelmedik kalmaz. İsrailoğullarının bu kendi içlerine kapanmış hali bir süre sonra Mısırlıların hoşuna gitmedi. Sayıca kalabalık olmaları da Mısırlıları kızdırıyordu, bu kızgınlık bir süre sonra nefrete dönüştü. Mısır otoritesi planlı bir imha yöntemi buldu. Yahudi kızların Mısırlı erkeklerle evlenebilmesi için doğan her erkek çocuğun öldürülmesini emretti Firavun. Ve bir anne, oğlunun öldürülmesini seyretmek istemeyip, onu bir sepetin içinde sazlıklara bıraktı. Firavunun kızının oraya yıkanmak için geleceğini biliyordu. Kız geldi, bebeği gördü ve onu evlat edindi. Ona Mısır dilinde bir ad verdi : Musa…
Musa sarayda ayrıcalıklı büyüdü. Ancak İsrailoğullarından olduğunu biliyordu. Kaderi saraydakilerle değil, kölelerle yazılmıştı. Bir gün ustabaşının çalışanlardan birini acımasızca dövdüğünü görünce çileden çıktı ve ustabaşını öldürüp kuma gömdü. Ertesi gün aynı yere yine gitti, iki İsrailli kavgaya tutuşmuştu. araya girmeye çalıştı ama kavgayı başlatan İsrailli “Dün ustabaşını öldürdüğün gibi bugün de beni mi öldürüp gömeceksin?” deyince anladı ki ne yaptığı her yerde duyulmuştu. Bu bilgi saraya ulaştığından başına çok kötü şeyler gelirdi. Çöle kaçtı ve orada bir çoban ailesinin verdiği barınağa yerleşti.
Musa’yı çalıyla konuşurken görmüştük daha önce. O ses İbrahim’e oğlu İshak’ı kurban etmesini söyleyen sesti… Yakuptan adını İsrail olarak değiştirmesini isteyen de aynı sesti ve şimdi Musa’ya hiç de yapmak istemediği bir görev veriyordu. Musa kendisiyle konuşan sese sormuştu : Kimsin sen? Cevap hızla gelmişti: Benim… Cevap aslında ürkütücüydü! Benim… Benim…
Bu ses hiç birine başka bir yol hakkı tanımamıştı. Ansızın ortaya çıkmıştı. Onlara tek bir tanrının olduğunu ve sadece tek bir tanrının var olabileceğini söylemişti. Tek ve yegane tanrıydı, üstelik sesini duyurmak için de İsrail’in oğullarını seçmişti. Sesi duyanlar elbette korkmuştur. Ben de duysam korkarım ama en çok kendim için korkarım sanırım. Tek tanrı fikri ise tehlikeli bir fikirdi. Dünyada çok tanrı vardı, onların çokluğu aynı zamanda onlarla ilgili bir çok iş kolunu geliştirmişti. İnsanların dinlerini aşağılamak bir yana, iş kapılarını da kesmek göze alınamaz bir şeydi, çok riskliydi.
Musa da korktu ve bu sesten gelen taleplere direndi. Ancak ses susmuyordu. Örgütlenmesini ve isyan etmesini söylüyordu. Musa İsrailoğulları’na liderlik edecekti. Hali hazırda iyilik bilmez ve başa çıkılmaz bir kitle olduğunu bildiği İsrailoğulları’nı Mısır’dan alıp başka bir ülkeye götürecekti. Vaat Edilmiş Topraklara gideceklerdi ancak oraya gitseler bile nasıl karşılanacaklardı? Ses ısrarcıydı. O da İsrailoğulları ile konuşmak için Mısır’a gitti. İbrahim, İshak ve İsrail’in tanrısının isteklerini anlattı, hepsi homurdanarak Firavun izin verirse onunla geleceklerini söylediler. Musa Firavun’dan İsrailoğulları’nı çöle ibadete götürmek için istedi. Mısıralılar zaten onların dinlerine gıcık oluyordu, izin vermedi Firavun. Hikayelere göre Musa ‘nın liderliğinde bir mücadele başladı.

Ve bir gece Tanrı Mısır’a geleceğini söyledi. İsrailoğulları bir kurban kesecek ve kanını evlerinin kapılarına sürecekti ki Tanrı o evde İsrailoğlu olduğunu anlasın. Başka türlü anlamıyor olması da biraz garip. Geri kalan evlerde de ilk doğan çocuk ve ilk doğan büyükbaş hayvanı öldürecekti. Öyle de oldu. Musa’nın tanrısı Mısır’ın bir sabah korkunç çığlıklarla uyanmasına sebep oldu. Çocuklar ve hayvanlar öldürülmüştü. Firavun Musa’ya “Bizi acımızla bırak ve gidin buradan” dedi. Ve büyük kaçış başladı.
Musa herkesi Kızıldeniz’den geçirdi. Mısırlılar bu sırada kandırıldıklarını anladılar, İsrailoğulları ibadete gitmiyordu, dönmemek üzere gidiyorlardı. Arabalarına atlayıp peşlerine düştüler ve onlar vardıklarında Kızıldeniz yükselmeye başlamıştı, akıntıya kapılıp boğuldular.
Yahudi tarihindeki dönüm noktalarından biridir bu. İlahi Yok edici İsrailoğullarının çocuklarının üzerinden onlara dokunmadan geçmiş, diğerlerini katletmiştir. Hamursuz Bayramında Mısır’dan göçüp, vaat edilmiş topraklara gidişleri anılır. O gece matza yerler… Mayasız ekmek. Mısır’dan kaçmadan önceki gece vakitleri olmadığı için ekmekleri mayalayamamışlardır. Acı otlar ise esaret yıllarının acılığını anımsamak için yenir. Otları bir kez tuzlu, bir kez de tatlı macuna batırmaları da gözyaşlarının neşeye, acının hazza dönüşmesini anımsatır. Peki neden yaslanarak yemek yenir? Mısır’da sadece özgür olanlar yaslanarak yemek yer… Köleler ayakta dikilmek zorundadır. Artık özgürlerdir ve yaslanabilirler.
3300 yıl boyunca çocuklar bunlara dair sorular sordular ve hep aynı cevabı aldılar. Tarih bu özgürlük hikayesine de daha sonra gölge düşürdü.
Din hikayeleri geçmişi anlatarak geleceğe dair umut verir. Dinin işleyişi bu şekildedir. Amacı geleceğe umut aşılamaktır. Misal Yahudiler bu hikayeyi kendilerinin doğum günü gibi kutlarlar. Ancak eller havaya kutlanacak bir şey değildir. Daha iyi gelecek arayışıyla uzun ve yorucu ayrıca nesiller boyu sürecek acı dolu yolculuklar yapacaklardır.