Tarafsızlık mı? Beyin o kadar Upgrade Yemedi Kanka!

Tarafsızlık mı? Beyin o kadar Upgrade Yemedi Kanka!

Zihin tarafsız değildir. “Aaaa ben çok tarafsız bir yerden bakıyorum” diyen sevgili zihin sahibi, üzgünüm gerçekten böyle başladığım için. Ne kahve içerken, ne haber okurken, ne de “Ben çok tarafsız bakıyorum” derken. Hatta en az tarafsız olduğu an, “ben objektifim” dediği andır. Allahım neler yaşıyoruz görüyor musun? Bu yalnızca bir çelişki değil, aynı zamanda kendine yontulmuş, itinayla cilalanmış bir entelektüel yalanın afişidir. Bilmeden de söylediğin… Sana yalancı demedim yani. Ve ne acıdır ki bu yalan, öznelliklerini kutsayan bir ego parıltısıyla sunulur: “Ben kimseye benzemez, nötr düşünürüm.” Beyniniz “nötr” değil sevgili beyaz bayrakçılar; o bayrak sandığınız şey, aslında kendi görüşünüzün çamaşırı. Burada hiç bir anlamı olmasa da “Don, don içimize giyilen don!” demek istedim. Lütfen buna da tarafsız bak! Donuna da…

Başlayalım. İnsan zihni, Daniel Kahneman’ın sistem teorisine göre iki modda çalışır: Sistem 1 hızlı, sezgisel, çoğunlukla otomatik; Sistem 2 ise yavaş, analitik ve tembel. Tahmin et bakalım, günün %95’ini hangi sistemle geçiriyorsun? Tabi ki hızlı ve “acele karar ver” moduyla. Ne becerikliyiz :) Yani zihin sadece taraflı değil, aynı zamanda üşengeçtir. Oturup her şeyi analiz eden bir “bilge bilgisayar” değil, dedikoducu bir teyze gibi çalışır. Kime inanacağına önce karar verir, sonra onu haklı çıkarmak için Google’a saldırır.

Bu da bizi onay yanlılığına (confirmation bias) getiriyor. Tversky ve Kahneman’ın 1974’te yayımladığı meşhur çalışmada, — ki ben Şeyma Subaşı’nın bu çalışmadan daha meşhur olduğun düşünüyorum — insanların önceden inandıkları fikirleri destekleyen verileri arayıp buldukları, aksi verileri ise görmezden geldikleri ispatlandı. “Ben iki tarafı da dinlerim” diyenlerin çoğu, sadece kendi fikrinin yankısını iki ayrı kaynaktan duymayı sever. Bir sağ kulağıma bir sol kulağıma üfürün! Bu kişiler için karşı görüş değil, sadece yanlış bilgi vardır. Kendi fikriyle uyuşmayan her şey “çarpıtma, algı, manipülasyon”. Yani evrende tek sabit doğru var: Kendisi.

İnsanlar sadece önyargılı değil, aynı zamanda kendi önyargılarını fark edememe konusunda da uzman. Psikolojide buna bias blind spot deniyor. Emily Pronin’in deneylerine göre, insanlar kendi taraflılıklarını fark etme konusunda neredeyse evrimsel bir körlük yaşıyor. Üstelik zeki insanlar bu konuda daha da beter! Çünkü IQ yükseldikçe ego da şişiyor ve “ben rasyonelim” illüzyonu daha bir ağırlaşıyor. IQ da başa bela! Düşse başka dert başlıyor zaten. Saksıdaki sardunya senden çok daha şanslı şu hayattaki duruşunda. Gerçekten de onun bu duruşu var kardeşim! Tarafsız olduğunu zanneden kişi, kendi tarafının avukatı olduğunu bile fark etmez — çünkü o sırada hâkim cübbesi giymiştir.

Bu körlüğün bir kolu da naif realizm: “Ben gerçekleri olduğu gibi görüyorum, diğerleri ideolojik bakıyor.” Sanırsın Tanrı seni “optik doğruluk” için yaratmış. Merceğin nerede bebeğim? Halbuki sosyal psikolog Lee Ross’un gösterdiği gibi, herkes gerçekliği kendi inanç süzgeciyle algılar. “Ben gerçekleri görüyorum” diyen biri, aslında sadece kendi yalanını daha büyük puntolarla okuyor. Siyasilerin ve onların ekiplerinin eli nasıl güçlü görüyor musunuz?

Bir de işin hafıza tarafı var. Elizabeth Loftus’un “memory is malleable” (Hafıza şekillendirilebilirdir / oynanabilir yapıdadır.) bulgularına göre, insanlar geçmişi hatırlarken bile hayale bağlı olarak çarpıtır. Yani sen sadece bugüne değil, geçmişe bile taraflısın. Ama olsun, sen yine de “Ben adil bakarım” de. Hatta bastır göğsünü, alnına bir de “objektif” dövmesi yaptır. O dövme de muhtemelen Helvetica fontuyla olur, çünkü sen tasarımsal olarak da tarafsızsındır, değil mi?

Son olarak şunu ekleyelim: Jonathan Haidt’in The Righteous Mind’ında anlattığı gibi, ahlaki ve siyasi yargılarımızı önce hissederiz, sonra o hissi akılla süsleriz. Yani akıl çoğu zaman duyguların sekreteri, vicdanın PR danışmanıdır. Karar veririz, sonra ona neden buluruz. Tıpkı “ben tarafsızım” diyen birinin önce “ben öyleyim” deyip sonra bunu kanıtlamaya çalışması gibi. Athena şarkısını patlat burada!

Read more

Suçun Zinciri: Stalin ve İktidarın Suça Bulaştırma Mekanizması

Suçun Zinciri: Stalin ve İktidarın Suça Bulaştırma Mekanizması

Suça bulaştırma, iktidar sahiplerinin çevrelerini kendilerine bağımlı kılmak için kullandıkları en etkili stratejilerden biridir. Bu mekanizma yalnızca bireyleri değil, bütün bir toplumsal yapıyı iktidara bağlayan gizli bir sözleşme işlevi görür. İktidar, çevresine sunduğu haksız ayrıcalıklarla, küçük çıkarlarla ve zorunlu imzalarla insanları suça ortak eder, ardından bu ortaklığı bir koz olarak

By Daphne Emiroğlu
Tanrı Tarihi #30 - Quakerların Doğuşu ve Mirası

Tanrı Tarihi #30 - Quakerların Doğuşu ve Mirası

Onyedinci yüzyıl İngiltere’sinin siyasal, dini ve toplumsal çalkantıları arasında ortaya çıkan Quaker hareketi ya da kendi tercih ettikleri isimle “Dostlar Cemaati”, Avrupa’nın din tarihinde alışılmadık bir sayfa açtı. George Fox’un genç yaşta yaşadığı dinsel arayışlardan doğan bu hareket, Hıristiyanlığın kurumsallaşmış yapılarına, unvanlara, merasimlere, hiyerarşik otoriteye ve kilise

By Daphne Emiroğlu
Tanrı Tarihi #29 - Canavarın Kellesi: Din, Entrika ve Ortaçağ Mizahı

Tanrı Tarihi #29 - Canavarın Kellesi: Din, Entrika ve Ortaçağ Mizahı

Ortaçağ Avrupa’sında kraliçe olmanın bedeli, bugünün magazin dünyasında Instagram fenomeni olmanın bin kat üstüydü; çünkü “unfollow” yoktu, doğrudan kafanı gövdenden ayırıyorlardı. İskoçya Kraliçesi Mary Stuart’ın hikâyesi de bunun en kanlı, en absürt ve en kara mizah malzemesi bol örneklerinden biri. Mary, 1542’de doğar doğmaz babasını kaybetti, yani

By Daphne Emiroğlu