Üstün Irk : Apolitik

Üstün Irk : Apolitik

Kesinlikle duymuş, yaşamış ya da şahit olmuşsunuzdur. İki kişi farklı başkan adaylarının ya da siyasi partilerin değerlerini, programlarını tartışırken üçüncü bir kişi söze girer.

“Haberleri pek takip etmiyorum. Çok olumsuz ve çok stresli. Peki ya siyaset? Ondan uzak duruyorum. Ve bu yüzden daha mutluyum.”

Oh bebeğim, karnında kelebekler de uçuyor mu?

Apolitik olmak, insanların kutuplaştığı söylenen çağımızda bazıları için bir gurur kaynağıdır. Yüce insanlar! Politikayla uğraşan acizlere karşılık, ilgilenmeyerek mutlu olan birileri… Apolitik insanlar bazen siyasetin o çetrefilli konusuna girmeyerek barışı koruduklarını savunurlar. Bu her zaman bana komik geliyor. Aslında ilgilenmeyerek kutuplaşmadığını gösteriyor. Biz ölümlülerden daha bilge ya da ahlaki açıdan daha üstün olduğunu ima ederler. Hatta “Ay şekerim bunlar hep drama!” diyenleri de duymuştum. Bazılarıyla biraz konuşsan fakirin fakir olmasının doğal olduğunu bile söyler.

Apolitik olmak, tıpkı yaptığımız tüm seçimler gibi siyasi bir seçimdir. Sessizliğiniz, bir duruş sergileyecek kadar önemsemediğinizi ve her şeyin olduğu gibi kalmasını tercih ettiğinizi gösterir: Dünyamızda yanlış ya da adaletsiz hiçbir şey görmüyorsunuz. Külahıma anlat! Boşver! Hiç kendini yorma!

Şaka yollu ya da gönülsüzce bile olsa, “Siyaset konuşmayı bırakalım, bu çok sıkıcı!” dedikleri her seferde dünyanın hiçbir değişikliğe ihtiyaç duymadığına dair inançlarını da onaylıyorlar. Kendilerini onun gerçekleri ve adaletsizlikleriyle yüzleşmek zorunda bırakmaktan da kaçıyorlar. Bir kaçış yolu. Yüzleşmek zor meseledir, haklılar. yüzleşince gerçeği görür ve bir şeyler yapmak zorunda kalırsın halbuki “Aman ağzımızın tadı bozulmasın Ali Rıza Bey!”

Apolitik tutumlar yeni bir olgu değildir; yozlaşmış veya yetersiz olarak algılanan siyasi ortamlara bir tepki olarak ortaya çıkarlar. Örneklere bakalım, Endonezya’da, Yeni Düzen rejimi altındaki uzun otoriterlik tarihi, birçok vatandaşın siyasi katılımdan kaçınmasını etkilemiştir. Otuz yılı aşkın bir süre boyunca Suharto tarafından yönetilen Yeni Düzen rejimi, siyasi faaliyetler ve ifade özgürlüğü üzerindeki sıkı kontrolü ile bilinmektedir. Bu dönemde halkın siyasi katılımı sınırlıydı ve hükümete yönelik eleştiriler genellikle baskıyla karşılanıyordu. Bu durum Endonezya halkı arasında yaygın bir siyasi ilgisizliğe yol açmıştır (Lev, 2009) Yeni Düzen rejiminin çöküşüne işaret eden 1998 reform hareketinden sonra daha kapsayıcı ve temsili bir demokrasi için büyük bir umut doğmuştur. Ancak demokrasiye geçiş sorunsuz olmamıştır. Siyasi reform, kimlik siyasetinin yükselişi ve aşırı kutuplaşma gibi yeni zorlukları da beraberinde getirdi. Genellikle etnik köken, din veya belirli sosyal gruplara dayanan kimlik siyaseti, bazı siyasi elitler için güç kazanma aracı haline geldi. Bu aşırı siyasi kutuplaşma toplumsal parçalanmaya yol açmış ve çeşitli toplum grupları arasındaki çatışmaları şiddetlendirmiştir (Bertrand, 2004). Apolitik kaçışın da sebepleri yok değil. Yesinler birbirlerini bana ne diyesi gelenlerin dünyası… Ancak ilgilenmediğini söylediği her şey kendi hayatını da etkiliyor. Çalışma şeklini, ödediği vergiyi, suç oranını, yaptığı makyajı, çektiği selfieyi, gittiği restoranı… İlgilenmediğinde bundan muaf kaldığını zanneden bazı zihinler de görülmüyor değil. Ben gördüm açıkçası.

National Centre of Social Research (UK) 5 Hairan 2024'te bir başlık attı: Apolitik Merkezciler ya da Merkeziyetçiler. (Apolitical Centrists) bu makalede tam olarak şunları söyledi:

Apolitik Merkezciler, tüm seçmen grupları arasında açık ara farkla en az siyasetle ilgilenenlerdir. Haberleri yakından takip etmezler ve herhangi bir partiyi desteklemezler. Siyasete olan ilgisizliklerinin yanı sıra, Apolitik Merkezcilerin ayırt edici özelliği, değişimi destekleme konusunda isteksiz olmalarıdır. Eşitsizliğin çok fazla olduğu ya da büyük şirketlerin gücünün azaltılması gerektiği yönündeki argümanları destekleme ya da karşı çıkma eğiliminde olmamakla birlikte, mevcut refah seviyelerinin doğru olduğuna inanma eğilimindedirler.

Herkesin yeri iyi, herkes yerinde kalsın. Kapayın çenenizi, ortalığı fazla bulandırmayın demekle aynı şey.

Aynı şekilde, kadınlar veya etnik azınlıklar için eşit haklar gibi sosyal konularda statükoyu destekleme eğilimindedirler. Yasa ve düzen ya da vatandaşların belirli bir ahlaki kurala ya da sosyal normlar dizisine uymasını zorunlu kılma konusunda güçlü hislere sahip değiller. Göç konusunda bölünmüş durumdalar ve birçoğu hiç yorum yapmıyor. Sadece yaklaşık yarısı AB referandumunda oy kullandığını hatırlarken, oy kullananların çoğu AB’den ayrılma yönünde oy kullanmıştır.Bu grup nispeten gençtir ve ortalama yaşları 41'dir. Düşük gelirli olma olasılıkları daha yüksektir. Asya etnik kökenine sahip kişiler aralarında orantısız bir şekilde temsil edilirken, bu gruptaki her beş kişiden üçü (%60) kadındır. Toplum içindeki oranları %17, oy vermeyenlerin oranı ise %34

Her toplumun içinde belli sebeplerle yaşayan apolitik gruplar, karışmayarak karışmanın, ses çıkarmadan berbat etmenin başka bir öğesi gibi… Kimisi de apolitiklerin entelektüel bir tembellik olduğunu savunuyor. Benim karşılaştığım ve kendini apolitik diye tanımlarda entelektüel seviyenin de oldukça düşük olduğuna şahit olmuştum.

Çocukluğumdan beri hayatımın her yerine bulaşmış siyaseti görmezden gelmenin nasıl mümkün olduğunu bilmiyorum. Apolitik arkadaşlarımla da derin sohbetler yapamadığım için sıkılırım. (Ne yazık ki apolitik arkadaşlarım var ve onlara “Utanmıyor musunuz aynaya bakınca?” diyecek kadar samimiyim.) Apolitik seviye bazen öyle bir yere düşüyor ki bu kadar uzaklaşmak, basit bir olayın üzerine konuşurken bile yüzeysel lanet okumalarla geçen yavan bir tat bırakıyor ağızda.

Lafın kerterizini alacaksak; ben üstün ırktan değilim.

Read more

Tanrı Tarihi #23 Tanrı’ya mı İnsana mı Boyun Eğmeli?

Tanrı Tarihi #23 Tanrı’ya mı İnsana mı Boyun Eğmeli?

Tektanrıcılığın Ontolojik Derinliği ve İslam’ın Kurumsal Sapmaları Üzerine Karen Armstrong’un Dinin Kısa Tarihi adlı eserinin “Tanrı’nın İradesine Boyun Eğmek” başlıklı bölümü, özellikle İslam’ın teslimiyet temelli yapısını anlamak için güçlü bir başlangıç noktası sunar. Ona göre “Müslüman” olmak, kelime anlamıyla Tanrı’ya teslim olandır. Bu teslimiyet, yalnızca

By Daphne Emiroğlu
Ella Fitzgerald: Notalara Dokunan Kadın

Ella Fitzgerald: Notalara Dokunan Kadın

İnsan kendi dertlerine, beceriksizliklerine, korkularına uydurduğu bahanelere bakınca bazen utanıyor. Minik dertleri göğüsleyemeyen, küçük sorunları çözemeyen, mutsuzluklarına ve problemlerine çözüm bulamayan insanlarla, bir çoğu için dünyanın sonu denecek yerlerden yıldız gibi parlayan insanlar çıkıyor. Hepsi aynı gezegende yaşıyor. Aynı havayı soluyor. Ella Fitzgerald'dan bahsedeyim biraz. Geceleri onun sesiyle

By Daphne Emiroğlu
Satıh hâlâ müdafaaya muhtaçtır.

Satıh hâlâ müdafaaya muhtaçtır.

Mustafa Kemal Atatürk’ün Sakarya Meydan Muharebesi sırasında söylediği “Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır; o satıh bütün vatandır” sözü, yalnızca bir savaş stratejisinin özeti değil, bir milletin varoluşsal mücadelesini ifade eden tarihî ve felsefî bir bildiridir. Yüzeyde bu cümle, belirli bir cephe hattının savunulmasından vazgeçilip, topyekûn direniş anlayışının benimsendiğini

By Daphne Emiroğlu