Yeter ki Beni Gör

Yeter ki Beni Gör

Bindik bir alamete gidiyoruz tabakhaneye...

Influencerlar, trendsetterlar ortaya çıkmaya başlamıştı… Instagram bir tarla gibiydi ama herkes ektiğini biçemiyordu. 2013 ya da 2014… Hatta zengin olanlar kendilerini trendsetter yapsın diye reklam ajanslarıyla anlaşmaya başlamıştı. Yani geçmişte bir çok insan doğal hayatı içinde tesadüfen halkın sevgilisi olmadı… Bazıları planlı, programlı, yaratıcı bir ekiple bu noktaya geldiler. Bunları yapamayanlar ise sahte takipçiler, sahte beğenilerle tanıştı. Gerçek olmayan şeylerle yol katetmeye çalıştılar. Artık amansız bir rekabet vardı Instagram dünyasında. Çok takipçisi olan hesapları insanlar daha değerli bulduğundan, takip edilmek isteyenler bot takipçiler satın aldılar, haksız da sayılmazlardı. Bir laf vardır nerede çokluk orada b*kluk! Bu bizim atasözümüzdür ama nedense hiç dinlemeyiz.

Instagram hayatımıza story de girmişti. Nereye gittik, nerede yemek yedik, hangi restorandayız, kiminleyiz, kocamız bize ne hediye aldı, sporda neler yapıyoruz… Aslında bunlardan kime ne? Ama nedense herkes merak ediyordu birbirini… Story her şeyi herkese daha hızlı göstermek için biçilmiş kaftandı ve çok iyi iş gördü. Storyde beğendiğimiz her fotoğrafı “Storyde kalmasın dediniz, burada da paylaşıyorum” diyerek bir de profilde paylaşma numarası günümüzde çok eskidi ama epeyce iş gördü. Hakkını verelim, çok iyi numaraydı. Mekanları etiketlediğinizde mekanın tüm etiketlerinin toplandığı alandan insanlar sevgililerini stalkluyor, aldatılanlar aldatıldıklarını bu sekmede başkalarının storyleri sayesinde öğreniyordu. Mesela bir kadın arkadaşlarıyla oturduğu masayı çekmiş ama birden arkada sevgilinizi başka bir kadınla sarmaş dolaş yakalayabiliyordunuz aynı story içinde… Dev hizmet! Bedava bir dedektif gibi oldu instagram, hala da öyle… Eşleri ya da sevgililerinden şüphelenenler için biçilmiş bir kaftandı…

Tüm bunlar hızla devam ederken hayatımıza bir kelime girdi “Instagramcılık”… Artık intagram için yaşıyorduk. Gittiğiniz yerlerde ya da katıldığınız herhangi bir etkinlikte şunu duymamanız mümkün değildi: “Haydi bir story yapalım!” Elbette cümledeki “bir” gerçek “bir” sayısını ima etmiyordu, herkes güzel çıkana dek fotoğraf çekmeye devam edecekti etkinlikti. Fotoğrafı çeken de kendisinin en güzel göründüğü fotoğrafı yayınlayacaktı. Gençler için beğeni ve takipçi sayısı önemli bir hale gelmişti. Birbirinin benzeri bir çok genç kız profili vardı. Aynı hareketler, aynı ürün tanıtımları, aynı sözler, aynı pozlar… İstediği karşılığı almayan kızlardan sinir krizleri geçirenler, hesabı kapatılanlardan intihara kalkışanlar oluyordu. Her yer bu karakterlerle dolmaya başladı. Bazıları bu işi çok iyi becerdi ve para kazanmaya başladı. Birileri para kazandıkça diğerleri de hırslarına yenik düştü, en iddialı fotoğraflar, en şımarık storyler ortalara saçıldı. Kimisinin derdi şöhret olmak, kimisinin derdi para kazanmaktı, aslında emek harcanması gereken ve çok şeyi göğüslemeyi gerektiren bir alandı ama nedense insanlara kolay da geliyordu. Gösterim, beğeni ve takipçi sayısı insanın nitelikten ziyade nicelik üzerinde bir kraliyet kurdu. Vasatlık hayatlara bulaştı. Araştırmalar gösteriyor ki sosyal medya sayesinde bulaşan vasatlık oranı Türkiye’de daha da yüksek oranlarda… Aslında insanlığın popüler değilseniz sanatınızla, becerilerinizle, yaptığınız müzikle, bilime merakınızla hiç de işi yoktu. Lafa gelince ince zevkleri olan insanlar instagramda vasıfsız işlerin en ateşli takipçileriydi. Bu işlerle hiç uğraşmayanlar da aşk hayatlarını alevlendirmek peşinde koşan kadın ve erkeklerdi.

Bu arada kadınlarla iletişim kurmanın en kolay yolunu bulmuş erkekler… Aynı mesajı sayısız kadına gönderir olmuşlardı. Kadınlar için de durum değişmeyecekti. Bir yandan da bir avlanma alanı olmuştu fotoğraflarla dolu instagram… İnsanlar birbirleri hakkında çok şey öğrendiklerini zannediyor ama aslında hiç bir şey bilmiyorlardı. Yıl 2024… Saygın etkinliklerde, sanatçılarla, tarihçiler ya da devlet adamlarıyla fotoğraflarını sergileyen insanların bunu insanları manipüle etmek ve gözdağı vermek için yarattığını öğreniyoruz. Henüz bir hafta evvel Türkiye’de özel hastanelerin üzerinden devletten haksız kazanç sağlayan ve bunu da yoğun bakımda yatan bebekleri öldürerek yapan bir çetenin elebaşlarından biri gösterişli instagram profiliyle yıllarca boy göstermiş olduğunu öğrendik. Cumhurbaşkanı ve bakanlarla birlikte çekilmiş bir sürü fotoğrafı var. Kötü niyetli herkes için kendisini saygın gösterebileceği bir alan yaratılmıştı. Bir çeşit referans sayılıyordu… Ve referans kriterlerinin güçlü olup olmadığını kimse sorgulamıyordu artık.

Instagram büyük bir pazar oldu. Bize ürün satan, ne yapacağımızı söyleyen, hızlı bir gündeme yenik düşüren, kafamızı karıştıran, odağımızı bozan, okuduğumuzu anlama becerimizi azaltan bir pazar… Çok az insan farkına vardı. Diğerleri birbirlerinin kopyası haline geldi. Kopyalanmış metinler, birbirinin aynısı fotoğraflar…

Fotoğraf : Thirdman

Hepsinin ötesinde görünür olmak arzusu iyice körüklendi. Görünür olmak için insanların sınırlarını zorlayan, arzularını sömüren, dopamin dengelerini alt üst eden ve onları bağımlı kılan bu yapı, uygun olan kalabalığı daha zalim, vicdansız, duyarsız yaptı. Bunun acısını Türkiye bu günlerde yaşıyor… Arkadaşlara nispet yapmak, çevreye gösteriş yapmak gibi insanın zayıf ve pek de zararlı olmayan huyundan, başkalarını taciz noktasına gelen sosyal medya yaşantımızla karşı karşıya oturmuş sosyologların bize durumu açıklamasını bekliyoruz. Sosyal medya platformlarının karanlık dehlizlerinde toplumun tüm değerlerine ters düşen, türlü rezillik ve suçla yüzleşiyor. Büyük bir yolsuzluk davasıyla yargılanan bir influencer hala 7 milyon takipçiye sahip… Kendisi sadece 232 kişiyi takip ediyor. Ne kadar alçakgönüllü! Peki şimdi söyleyin sosyal medya mı suçlu yoksa toplumun bizzat kendisi mi?

Ve bu insanlar sesleriyle katılacakları bir sosyal medya uygulamasında sizce şarkı mı söylerler yoksa küfür mü ederler?

Read more

Tanrı Tarihi #24 Yanmakla Korkut, Biatla Kurtul: Mümin Üretim ve Dağıtım Kooperatifi

Tanrı Tarihi #24 Yanmakla Korkut, Biatla Kurtul: Mümin Üretim ve Dağıtım Kooperatifi

Dinin tarihsel serüveni, yalnızca metafizik bir arayış değil; aynı zamanda güç, tahakküm ve korku üzerine kurulu bir düzenin de hikâyesidir. Mücadele ve cehennem gibi kavramlar, sadece inanç sistemlerinin bileşeni değil, toplumsal düzenin kontrol mekanizmaları hâline gelmiştir. Din, iktidarı meşrulaştırmak ve itaati koşullamak için araçsallaştırıldığında, mücadele cihada, korku ise cehenneme dönüşür.

By Daphne Emiroğlu
Tanrı Tarihi #23 Tanrı’ya mı İnsana mı Boyun Eğmeli?

Tanrı Tarihi #23 Tanrı’ya mı İnsana mı Boyun Eğmeli?

Tektanrıcılığın Ontolojik Derinliği ve İslam’ın Kurumsal Sapmaları Üzerine Karen Armstrong’un Dinin Kısa Tarihi adlı eserinin “Tanrı’nın İradesine Boyun Eğmek” başlıklı bölümü, özellikle İslam’ın teslimiyet temelli yapısını anlamak için güçlü bir başlangıç noktası sunar. Ona göre “Müslüman” olmak, kelime anlamıyla Tanrı’ya teslim olandır. Bu teslimiyet, yalnızca

By Daphne Emiroğlu
Ella Fitzgerald: Notalara Dokunan Kadın

Ella Fitzgerald: Notalara Dokunan Kadın

İnsan kendi dertlerine, beceriksizliklerine, korkularına uydurduğu bahanelere bakınca bazen utanıyor. Minik dertleri göğüsleyemeyen, küçük sorunları çözemeyen, mutsuzluklarına ve problemlerine çözüm bulamayan insanlarla, bir çoğu için dünyanın sonu denecek yerlerden yıldız gibi parlayan insanlar çıkıyor. Hepsi aynı gezegende yaşıyor. Aynı havayı soluyor. Ella Fitzgerald'dan bahsedeyim biraz. Geceleri onun sesiyle

By Daphne Emiroğlu