Kadın Tacizi

Kadınlara yönelik taciz, yalnızca bireysel suçlar kategorisinde değerlendirilemeyecek kadar köklü ve sistematik bir toplumsal sorundur. Kadınların yaşamlarının farklı dönemlerinde karşılaştıkları taciz deneyimleri; aile, eğitim, iş ve kamusal alan gibi farklı sahalarda yeniden üretilmekte, toplumsal cinsiyet eşitsizliklerini pekiştiren bir araç olarak karşımıza çıkmaktadır. O kadar çok karşımıza çıkar ki bazen tacizin taciz olduğunu bile anlamayız. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) raporlarına göre, dünya genelinde her üç kadından biri yaşamının herhangi bir döneminde fiziksel ya da cinsel şiddete maruz kalmaktadır (WHO, 2021). Bu şiddetin önemli bir kısmı “taciz” adı altında gerçekleşmekte, ancak büyük ölçüde görünmez kılınmaktadır.
Türkiye bağlamında bakıldığında, Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu (2024) ve KONDA (2023) verileri, kadınların yarısından fazlasının hayatlarında en az bir kez tacize maruz kaldığını; ancak yalnızca küçük bir kısmının hukuki süreçlere başvurduğunu ortaya koymaktadır. Bu durum, tacizin yalnızca faillerin cüretiyle değil, aynı zamanda kadınların tacizi tanımlamakta, fark etmekte ve adlandırmakta yaşadıkları güçlüklerle de yakından ilişkili olduğunu göstermektedir.
Şimdi kadın taciz, kadınların tacizi fark edememesi, kadının kadına tacizi, tacizin bireysel ve toplumsal etkilerine bakalım. Sürekli bakmakla kaldığımız bu konunun kendisini olağan saymamızla ilişkili olduğunu da aklımızdan çıkarmayalım.
Kültürel Normalleştirme
Toplumlarda taciz çoğu zaman olağanlaştırılır ve gündelik hayatın içine sızmış küçük pratikler şeklinde deneyimlenir. “Israrlı takip”, “ısrarlı mesaj atma”, “gözle rahatsız etme” gibi davranışlar birçok kültürde “ilgi gösterisi” ya da “romantik ısrar” biçiminde meşrulaştırılmaktadır. Türkiye’de yapılan araştırmalar, kadınların önemli bir kısmının sözlü ya da dijital tacizi “beğenilmenin göstergesi” olarak yorumlayabildiğini ortaya koymaktadır (Erdem & Çelik, 2020).
Pierre Bourdieu’nün “habitus” kavramıyla açıklanabilecek bu durum, bireylerin toplumsal normları içselleştirmesi sonucunda tacizi olağan bir toplumsal pratik gibi deneyimlemelerine yol açmaktadır. Kadınlar, çoğu zaman “Ben mi yanlış anladım?” sorusunu kendilerine yönelterek rahatsızlıklarını bastırmakta; bu da tacizin görünmezliğini artırmaktadır. Oysa rahatsız olduysan bir sıkıntı vardır. Rahatsız olduysan engel olmalısın, rahatsı olduysan iletişimi, ilişkiyi kesmelisin, rahatsız olduysan söylemelisin...
Psikoloji literatürü, tacize maruz kalan kadınların önemli bir kısmının yaşadıkları olayları hemen adlandıramadığını göstermektedir. Freud’un bastırma mekanizması, burada oldukça işlevseldir: Kadın, yaşadığı travmayı zihinsel olarak küçültür ya da bastırır. Özellikle iş yerinde, eğitim hayatında ya da aile içinde güç ilişkilerinin belirgin olduğu durumlarda kadın, tacizi rasyonalize ederek “o öyle demek istememiştir” veya “şakaydı” gibi açıklamalara sığınır (Herman, 2015). Tacizin fark edilememesinin en güçlü sebeplerinden biri, kadınların çoğunlukla hiyerarşik ilişkiler içerisinde maruz kalmalarıdır. İşveren, öğretmen, akademisyen ya da ailedeki erkek figürler tarafından uygulanan taciz, kadının kariyerini ya da sosyal statüsünü riske atmamak için görmezden gelinmektedir. Bu durum yalnızca bireysel bir algı sorunu değil, yapısal bir eşitsizliğin ürünüdür (Connell, 1987). #MeToo hareketi, bu konuda önemli bir dönüm noktası olmuştur. Kadınlar, yıllar önce yaşadıkları olayları ancak kolektif farkındalık sayesinde taciz olarak tanımlamaya başlamışlardır. Türkiye’de de benzer şekilde sosyal medyada açılan ifşa hesapları, kadınların geçmiş deneyimlerini adlandırmalarına katkı sağlamıştır. Bu süreç, tacizin yalnızca failin anlık eylemi değil, toplumsal bir hafıza meselesi olduğunu da göstermektedir.
Kadın tacizi yalnızca erkeklerden kadınlara yönelmez; kadınların birbirine yönelik taciz biçimleri de sosyolojik ve psikolojik açıdan ciddi bir mesele olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu durum literatürde “horizontal hostility” (yatay düşmanlık) kavramıyla açıklanmaktadır (Radke & Hornsey, 2016). İş yaşamında kadınlar arasında görülen rekabet, çoğu zaman taciz boyutuna varmaktadır. Kadın çalışanların terfi süreçlerinde hemcinsleri tarafından mobbinge maruz kalmaları, küçümseyici yorumlara hedef olmaları veya sosyal izolasyona itilmeleri yaygın bir durumdur (Kanter, 1977). Bu tür davranışlar, erkek egemen iş kültürünün içselleştirilmesi ve kadınların birbirine destek olmak yerine rekabeti büyütmesiyle açıklanabilir. Kadınların kadınlara yönelik tacizi, çoğu zaman “ahlak” ve “kadınlık normları” üzerinden gerçekleşir. “Kadın dediğin böyle giyinmez”, “kadın dediğin evlenir/çocuk yapar” gibi söylemler, kadınların bedenlerini ve yaşamlarını kontrol etmeye yönelik taciz biçimleridir. Bu davranışlar, ataerkil düzenin yeniden üretiminde kadınların da aktif rol oynadığını göstermektedir. Kadının kadına tacizi aile içinde de görülebilir. Kayınvalide-gelin ilişkilerinde ya da kız çocuklarının anneleri ve ablaları tarafından aşırı denetlenmesi, baskı görmesi, sosyal hayattan izole edilmesi bir tür psikolojik tacizdir. Bu, kuşaklar arası aktarılan ataerkil kodların kadınlar eliyle yeniden inşasını gösterir (Çınar & Ecevit, 2020).
Queer Bağlamda Taciz
Cinsel yönelim farklılıkları bağlamında da kadının kadına tacizi görmezden gelinmektedir. Kadınların kadınlara yönelik cinsel tacizi, literatürde yeterince yer bulmamış olsa da özellikle kapalı toplumlarda daha da görünmezdir. Bu, yalnızca heteronormatif düzenin değil, aynı zamanda taciz algısının daraltılmasının da bir sonucudur.
Tacizin Çok Katmanlı Etkileri
Tacizin bireysel düzeyde yarattığı en önemli etki travmadır. Travma sonrası stres bozukluğu (TSSB), kaygı bozukluğu, depresyon ve özgüven kaybı, kadınların büyük bir kısmında görülmektedir (American Psychological Association, 2020). Taciz, kadınların toplumsal katılımdan çekilmelerine yol açar. İş yaşamında taciz gören kadınların önemli bir kısmı işten ayrılmakta ya da kamusal alanda kendini geri çekmektedir. Bu durum, toplumsal cinsiyet eşitsizliklerini daha da derinleştirir. Dünya Bankası (2019) raporuna göre, kadınlara yönelik şiddet ve taciz, ülkelerin GSYH’sinde milyarlarca dolarlık kayba yol açmaktadır. Kadınların işten ayrılması, eğitimlerini yarıda bırakmaları ya da verimliliklerinin düşmesi, tacizin ekonomik sonuçlarını doğurmaktadır.
Kadın tacizi, yalnızca bireysel bir suç değil; kültürel kodlarla meşrulaştırılan, ekonomik ve sosyal yapılarla pekiştirilen sistematik bir sorundur. Kadınların tacizi fark edememesi, patriyarkal kültürün bir ürünü olduğu kadar, tacizin görünmezleştirilmesiyle de ilgilidir. Kadının kadına tacizi ise, ataerkil düzenin yalnızca erkekler eliyle değil, kadınlar eliyle de yeniden üretildiğini göstermektedir.
Taciz yalnızca failin eylemiyle sınırlı kalmaz, toplumsal yapının bütün katmanlarında yeniden üretilir. Gerçek bir dönüşüm için hukuki, kültürel ve psikolojik düzeylerde eş zamanlı mücadele kaçınılmazdır. Bunun dışındaki her şey bir tacizciyi linçlemek, ifşalamak, lanet okumak ve bir yenisiyle tekrar karşılaşmaktan başka bir yol çizmez. Zaten öyle de oluyor.
Kaynakça
American Psychological Association. (2020). Trauma and stressor-related disorders. APA Publishing.
Connell, R. W. (1987). Gender and power: Society, the person and sexual politics. Stanford University Press.
Çınar, S., & Ecevit, Y. (2020). Türkiye’de aile içi cinsiyet rolleri ve kadın deneyimleri. Toplum ve Bilim, 150(3), 45–68.
Erdem, G., & Çelik, N. (2020). Üniversite öğrencilerinde cinsel taciz algısı ve farkındalığı. Kadın Araştırmaları Dergisi, 15(2), 67–92.
Herman, J. (2015). Trauma and recovery: The aftermath of violence—from domestic abuse to political terror. Basic Books.
Kanter, R. M. (1977). Men and women of the corporation. Basic Books.
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu. (2024). 2024 kadın cinayetleri ve şiddet raporu. İstanbul: KCDP Yayınları.
KONDA. (2023). Toplumsal cinsiyet araştırması raporu. İstanbul: KONDA Araştırma.
Radke, H. R., & Hornsey, M. J. (2016). Suffering in silence: Horizontal hostility among women. Journal of Social Issues, 72(3), 529–546.
World Bank. (2019). The cost of gender-based violence. Washington, DC: World Bank Publications.
World Health Organization. (2021). Violence against women prevalence estimates, 2018. Geneva: WHO.