Tanrı Tarihi #30 - Quakerların Doğuşu ve Mirası

Onyedinci yüzyıl İngiltere’sinin siyasal, dini ve toplumsal çalkantıları arasında ortaya çıkan Quaker hareketi ya da kendi tercih ettikleri isimle “Dostlar Cemaati”, Avrupa’nın din tarihinde alışılmadık bir sayfa açtı. George Fox’un genç yaşta yaşadığı dinsel arayışlardan doğan bu hareket, Hıristiyanlığın kurumsallaşmış yapılarına, unvanlara, merasimlere, hiyerarşik otoriteye ve kilise geleneğinin pek çok unsuruna köklü bir itiraz içeriyordu. Fox, Tanrı’nın sesini insan ruhunun doğrudan deneyimleyebileceğini savunuyordu; bu görüş, dönemin Katolik ya da Protestan çizgilerinin ortak noktası olan papaz aracılığına sert bir reddiyeydi. Fox’un iddiasına göre her insanın içinde “içsel ışık” vardı; Tanrı’yı anlamak ve iman etmek için dışsal merasimlere, süslü kıyafetlere, hiyerarşik unvanlara gerek yoktu. Bu, yalnızca teolojik bir reform çağrısı değildi; aynı zamanda sosyal ve siyasal düzeni de sorgulayan radikal bir söylemdi. Çünkü Fox, zengin ve fakir, kadın ve erkek, asil ve sıradan ayrımlarını reddederek herkese aynı şekilde “sen” diye hitap ediyor, başkalarının şapka çıkarmasını ya da saygı unvanları kullanmasını reddediyordu. Bu, 17. yüzyıl İngiltere’sinde hem dinsel düzeni hem de toplumsal sınıf yapısını yerinden oynatabilecek bir meydan okumaydı (Braithwaite, 1961).
Dostlar Cemaati’nin doğduğu bağlam önemlidir. İngiltere’de iç savaşın ve siyasi kaosun ortasında Protestanlığın farklı mezhepleri güç kazanmaya çalışıyor, Roma Katolikliği ise uzun süredir düşman olarak görülüyordu. Bu ortamda Fox’un mesajı hem radikal hem de çekiciydi; çünkü insanların eşitliğini, ruhsal doğrudanlığı ve sade yaşamı öne çıkarıyordu. Quakerların toplu ibadetlerinde din adamı bulunmuyordu; herkes eşitti, herkesin Tanrı’dan ilham alarak konuşma hakkı vardı. Bu uygulama, kilise otoritesini temelden sarsıyordu. Quakerlar ibadetlerini sessizlik içinde oturarak yapıyor, biri Tanrı’dan içsel bir çağrı hissettiğinde konuşuyordu. Bu ritüel, Avrupa’daki görkemli katedrallerin ve ihtişamlı ayinlerin tam zıddıydı. George Fox ve takipçileri, bu sadeliğin Hıristiyanlığın özüne daha uygun olduğunu savundular (Barbour & Frost, 1988).
Fox’un öğretileri kısa sürede taraftar bulsa da devlet ve kilise otoritelerinin sert baskısıyla karşılaştı. Quakerlar resmi unvanları kullanmayı, askeri hizmete katılmayı, yemin etmeyi reddediyorlardı. Bu tavır, monarşi ve kilise için itaatsizlik anlamına geliyordu. Fox ve birçok Quaker sık sık hapse atıldı. Ancak bu baskı hareketi bastırmak yerine güçlendirdi; çünkü Quakerlar zulme karşı sabır ve barışçıl direniş göstererek toplumsal vicdan üzerinde etkili oldular. 17. yüzyılın ortalarında binlerce kişi Quaker oldu ve İngiltere’nin yanı sıra İrlanda, Hollanda ve hatta Amerika’daki kolonilere kadar yayıldılar (Ingle, 1994).
Amerika kıtasında Quakerların etkisi belirleyici oldu. 1682’de William Penn’in önderliğinde Pennsylvania kolonisi kuruldu ve Quaker ilkeleri üzerine inşa edildi. Pennsylvania, din özgürlüğü, adalet ve görece demokratik bir düzenin sembolü haline geldi. Quakerların eşitlikçi yaklaşımı kolonide siyasi yapıya da yansıdı; din farkı gözetmeksizin özgür ibadete izin verildi. Bununla birlikte, Avrupa’dan taşınan güç ilişkileri ve sömürgecilik düzeni Pennsylvania’da da kendini gösterdi. Yine de Quakerların sömürgecilik bağlamındaki özgünlüğü, yerlilere karşı daha barışçıl bir politika benimsemeleriydi. William Penn’in yerlilerle yaptığı anlaşmalar, dönemin diğer sömürgeci uygulamalarına göre görece daha adildi; ancak bu durum sömürgeciliğin yapısal eşitsizliğini ortadan kaldırmadı (Punshon, 2001).
Quakerların tarihindeki en önemli ve ahlaki dönüm noktalarından biri kölelik karşıtı mücadeleleridir. 17. ve 18. yüzyıllarda Avrupa’da ve Amerika’da kölelik, ekonomik düzenin ayrılmaz parçasıydı. Şeker tarlaları, pamuk plantasyonları ve Karayipler’in ekonomik modeli köle emeğine dayanıyordu. İngiliz tüccarlar milyonlarca Afrikalıyı köleleştirdi ve Atlantik’in karşısına taşıdı. Bu süreçte kiliseler çoğunlukla sessiz kaldı, bazıları ise İncil’den köleliği meşrulaştıracak ayetler buldu. Ancak Quakerlar içinde erken tarihlerde kölelik karşıtlığı doğdu. George Fox köle sahiplerini kölelere daha insanca davranmaya çağırmıştı, ama radikal kopuş henüz gelmemişti. 1688’de Pennsylvania’da bir Quaker topluluğu ilk kölelik karşıtı dilekçeyi kaleme aldı. 18. yüzyıl boyunca Quakerlar köleliğe karşı sistematik mücadele yürüten ilk dini grup haline geldiler. Quakerlar yalnızca teorik olarak köleliğe karşı çıkmadılar, aynı zamanda köleleri özgürleştirmek ve köle ticaretini sona erdirmek için örgütlü çabalar gösterdiler. Bu mücadele, daha sonraki kölelik karşıtı hareketlere de ilham verdi (Dandelion, 2008).
Quakerların eşitlik anlayışı sadece kölelikle sınırlı değildi. Onlar için cinsiyet farkı da ikincil bir konuydu. Kadınların dini toplantılarda söz almasına izin veriyor, kadınların Tanrı’dan ilham alarak konuşabileceğini kabul ediyorlardı. Bu durum, dönemin Avrupa’sında nadir rastlanan bir uygulamaydı. Quaker kadınları zamanla sosyal reformlarda da aktif rol oynamaya başladı. 19. yüzyılda kadın hakları hareketine destek veren ilk gruplardan biri Quakerlardı. Özellikle Amerika’daki kadınların seçme hakkı mücadelesinde Quaker kadınların öncü rolleri dikkat çekti. Dolayısıyla Quaker hareketi, modern insan hakları ve sosyal adalet anlayışına doğrudan katkıda bulunan bir dini gelenek olarak tarihe geçti (Barbour & Frost, 1988).
Bununla birlikte Quakerların tarihi çelişkilerden bağımsız değildir. İlk dönemlerde bazı Quakerlar köle sahibi olmuş, bazıları ise sömürgeciliğin ekonomik nimetlerinden yararlanmıştır. Quakerların bütün olarak kölelik karşıtı bir tavır alması zaman almış, farklı topluluklarda farklı uygulamalar olmuştur. Aynı şekilde Quakerların eşitlik anlayışı, dönemin sınıf yapılarının sınırlarını aşmakta zorlanmıştır. Ancak bu çelişkiler, Quakerların uzun vadede insan hakları ve eşitlik mücadelesinde oynadığı rolü gölgelememiştir. Quaker hareketi, tarih boyunca dini vicdanın toplumsal adaletle nasıl birleşebileceğine dair örnekler sunmuştur.
19 yüzyılda Quakerların etkisi azalmış gibi görünse de, onların barışçıl direniş ve vicdani ret anlayışı modern dünyada farklı biçimlerde yankı bulmuştur. Quakerların savaş karşıtlığı, 20. yüzyılda vicdani ret hakkının savunulmasına ilham vermiştir. Quaker kuruluşları bugün bile insan hakları, mülteci yardımı ve barış girişimlerinde etkin rol oynamaktadır. Onların mirası, dinin sadece ibadet değil, aynı zamanda toplumsal vicdanın sesi olabileceğini göstermektedir.
Quakerların tarihi, dini otoriteye meydan okumanın, eşitlik arayışının, kölelik karşıtlığının ve sosyal reformların iç içe geçtiği bir anlatıdır. George Fox’un genç yaşta duyduğu içsel ses, kilise otoritesini sarsmış, sıradan insanlara Tanrı ile doğrudan ilişki kurabileceklerini hatırlatmıştır. Bu radikal görüşler, zaman içinde kölelik karşıtı hareketlerden kadın hakları savunuculuğuna kadar geniş bir etki yaratmıştır. Quakerlar küçük bir dini grup olmalarına rağmen dünya tarihine büyük bir vicdani iz bırakmışlardır. Onların hikâyesi, dini reformların yalnızca teolojik tartışmalarla sınırlı kalmadığını, toplumsal dönüşümün de öncüsü olabileceğini kanıtlar. 17. yüzyılın sessiz toplantılarında başlayan yolculuk, 18. yüzyılın kölelik karşıtı dilekçelerine, 19. yüzyılın kadın hakları mitinglerine ve 20. yüzyılın barış hareketlerine kadar uzanmış; günümüzde de insan hakları savunusuna katkı vermeye devam etmiştir. Bu nedenle Quakerların tarihi, dinin toplumsal sorumlulukla birleştiğinde nasıl dönüştürücü bir güce sahip olabileceğinin en güçlü örneklerinden biri olarak değerlendirilebilir.
Kaynakça
Barbour, H., & Frost, J. W. (1988). The Quakers. Greenwood Press.
Braithwaite, W. C. (1961). The Beginnings of Quakerism. Cambridge University Press.
Dandelion, P. (2008). The Quakers: A Very Short Introduction. Oxford University Press.
Ingle, H. L. (1994). First Among Friends: George Fox and the Creation of Quakerism. Oxford University Press.
Punshon, J. (2001). Portrait in Grey: A Short History of the Quakers. Quaker Home Service.