Türkiye’de Seçim Güvenliği ve İstatistiksel Sapmalar

Türkiye’de Seçim Güvenliği ve İstatistiksel Sapmalar

Öncelikle aşağıdaki linkten 5 Ekim 2018'de yayınlanan bir makaleyi okumanızı öneririm. Çünkü size makaleyi anlatacağım. İngilizce bilenler linke gitsin, bilmeyenler benim tercümeme kaldı 😄

Forensic analysis of Turkish elections in 2017–2018
With a majority of ‘Yes’ votes in the Constitutional Referendum of 2017, Turkey continued its drift towards an autocracy. By the will of the Turkish people, this referendum transferred practically all executive power to president Erdoğan. However, the referendum was confronted with a substantial number of allegations of electoral misconducts and irregularities, ranging from state coercion of ‘No’ supporters to the controversial validity of unstamped ballots. Here we report the results of an election forensic analysis of recent Turkish elections to clarify to what extent it is plausible that these voting irregularities were present and able to influence the outcome of the referendum. We apply statistical forensics tests to identify the specific nature of the alleged electoral malpractices. In particular, we test whether the data contains fingerprints for ballot stuffing (submission of multiple ballots per person during the vote) and voter rigging (coercion and intimidation of voters). Additionally, we perform tests to identify numerical anomalies in the election results. For the 2017 Constitutional Referendum we find systematic and highly significant statistical support for the presence of both ballot stuffing and voter rigging. In 11% of stations we find signs for ballot stuffing with a standard deviation (uncertainty of ballot stuffing probability) of 2.7% (4 sigma event). Removing such ballot-stuffing-characteristic anomalies from the data would tip the overall balance from ‘No’ to a majority of ‘Yes’ votes. The 2017 election was followed by early elections in 2018 to directly vote for a new president who would now be head of state and government. We find statistical irregularities in the 2018 presidential and parliamentary elections similar in size and direction to those in 2017. These findings validate that our results unveil systematic and potentially even fraudulent biases that require further attention in order to combat electoral malpractices.

2017’deki Anayasa Referandumu’nda çoğunluğun “Evet” oyu vermesiyle Türkiye, otokrasiye doğru kayışını sürdürdü. Türk halkının iradesiyle bu referandum, neredeyse tüm yürütme yetkilerini Cumhurbaşkanı Erdoğan’a devretti. Ancak referandum; “Hayır” destekçilerine yönelik devlet baskısından, mühürsüz oy pusulalarının geçerliliğine kadar uzanan ciddi seçim usulsüzlüğü ve düzensizlik iddialarıyla karşı karşıya kaldı. Bu çalışmada, bu iddia edilen düzensizliklerin ne ölçüde var olduğu ve referandumun sonucunu etkilemiş olma ihtimalini açıklığa kavuşturmak amacıyla seçim adli analiz yöntemleri uygulanmaktadır. Özellikle, oy doldurma (bir seçmen adına birden fazla oy verilmesi) ve seçmen baskısı (zorbalık ve korkutma yoluyla yönlendirme) ihtimallerini test ediyoruz. Ayrıca seçim sonuçlarındaki sayısal anormallikleri belirlemeye yönelik testler de yapıyoruz. Bulgularımız, 2017 referandumunda hem oy doldurma hem de seçmen baskısının varlığına dair sistematik ve yüksek derecede anlamlı istatistiksel kanıt sunmaktadır. Oy doldurma işaretleri, sandıkların %11’inde tespit edilmiştir. Bu tür anomaliler veriden çıkarıldığında, sonuç “Hayır” lehine dönebilirdi. 2017’yi izleyen 2018 seçimlerinde de benzer büyüklük ve yönlerde istatistiksel düzensizlikler bulunmuştur. Sonuç olarak bulgular, seçim usulsüzlükleriyle mücadele için daha fazla dikkat gerektiren sistematik ve potansiyel olarak hileli yanlılıkların varlığını ortaya koymaktadır

Yazarlar diyor ki: Eğer sandıklardaki “anormal” verileri temizlersek, 2017 referandumunun sonucu aslında “Hayır” çıkabilirdi. Yani, mühürsüz oylar ve küçük sandıklardaki baskılar, Erdoğan lehine dengeyi değiştirmiş olabilir. Bu, istatistiksel yöntemlerle ilk kez bu kadar net gösterilmiş. 2018 seçimleri de benzer bir tablo sunuyor: sistematik sorunlar devam etmiş.

1996’da İstanbul Belediye Başkanı olan Recep Tayyip Erdoğan, demokrasiyi bir otobüs yolculuğuna benzeterek, “Ben durağıma gelince inerim” demişti. 16 Nisan 2017’de Türk halkı parlamenter sistemi başkanlık sistemiyle değiştiren anayasa reform paketine oy verdiğinde, Erdoğan’ın bu duraklardan birine ulaştığı görülüyordu. “Evet” oyları %51,4 ile az farkla kazandı (1,38 milyon oy farkı). Ancak bu dar galibiyet, seçim usulsüzlüğü ve hatta hile iddialarıyla gölgelendi. Sandık başında mühürsüz oyların kabul edilmesi, “Hayır” destekçilerine baskı yapılması, gözlemcilerin uzaklaştırılması gibi iddialar dile getirildi. Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) gözlemcileri, seçimlerin eşit olmayan şartlarda yapıldığını, gözlemcilerin birçok yerde engellendiğini rapor etti. Ayrıca polislerin sandık başlarında kimlik kontrolü yapması gibi uygulamalar da seçim güvenliği ilkesini zedeledi.

2017 referandumundan kısa süre sonra, normalde 2019’a planlanan seçimler öne çekildi ve Haziran 2018’de yapıldı. Erdoğan %52,59 ile yeniden kazandı, partisi AKP ise %42,56 ile Meclis çoğunluğunu aldı. Gözlemciler, 2018 seçimlerinde de mühürsüz oylar, polis varlığı, toplu oy kullanımı gibi sorunları kaydetti. Ancak Türkiye’nin 150 binden fazla sandığının sadece 121’inde gözlem yapılabilmişti. İşte bu noktada “seçim adli analizi” devreye giriyor.

Bu analiz, seçim sonuçlarında istatistiksel parmak izlerini arayarak, usulsüzlüklerin sonuçlara etkisini ortaya çıkarmayı amaçlıyor. Özellikle, yüksek katılım ile yüksek oy oranlarının birlikte görülmesi, “oy doldurma”nın tipik işareti sayılıyor. Ayrıca küçük sandıklarda baskı ve korkutma izleri aranıyor. Çalışmanın amacı, rapor edilen düzensizliklerin verilerle uyumlu olup olmadığını anlamak

Yazarların yaklaşımı şu: AGİT gözlemcileri 2017 ve 2018 seçimlerinde gariplikler olduğunu söyledi, ama bu sadece sınırlı gözlem alanına dayanıyordu. “Peki tüm seçim verisine bakarsak, gerçekten hile izi var mı?” diye soruyorlar. Bunun için matematiksel “seçim parmak izi” testleri yapıyorlar. Yani, sandıklardaki oy ve katılım oranlarının doğa dışı bir şekilde “şişirilmiş” olup olmadığını inceliyorlar.

Veriler, Türkiye Yüksek Seçim Kurulu’nun (YSK) resmi web sitesinden indirildi. Sadece Türkiye içindeki (köyler) sonuçlar dikkate alındı; hapishaneler, gümrükler veya yurtdışındaki sandıklar hariç tutuldu. Ayrıca 100’den az seçmene sahip sandıklar da analiz dışında bırakıldı. Bu eşik, sonuçları kayda değer biçimde değiştirmemektedir. 2017 için bu yöntemle oyların %1,3’ü, 2018 içinse %1,4’ü dışarıda kalmıştır.

2017’de 81 il, 1.057 ilçe ve 28.447 mahalleye ait toplam 153.701 sandık incelenmiştir. 2018’de ise 168.377 sandık, 44.796 mahalle ve 1.081 ilçe üzerinden çalışılmıştır. Her sandık için seçmen sayısı (Ni), kullanılan oy sayısı (Ti), kazanan için oy sayısı (Vi) alınmış; katılım oranı ti = Ti/Ni ve oy oranı vi = Vi/Ti hesaplanmıştır. Ayrıca, sandık görevlilerinin kendi bulundukları sandıkta oy kullanabilme ihtimaline karşılık her sandığa +6 seçmen eklenerek test yapılmış, sonuç değişmemiştir.

Analiz, özellikle 2017 referandumu ile 2018 Cumhurbaşkanlığı seçimlerine odaklanmaktadır; 2018 parlamento seçimleri için sadece temel bulgular verilmiştir.

Burada yazarlar çok titiz davranıyor. “Az seçmenli köy sandıkları uç değer çıkarabilir” diyerek 100 kişinin altındaki sandıkları elemişler. Böylece, “istisnalar yüzünden yanlış sonuca varmayalım” demek istiyorlar. Ayrıca, görevli fazladan oy kullandıysa diye +6 oy denemesi yapıp yine sonuçların değişmediğini gösteriyorlar. Yani metodoloji sağlam: veriler üzerinde “hile aramak için uydurma bahane” değil, sistematik test yapıyorlar.

Oy doldurma, katılım oranı ile kazanan oy oranının birlikte “şişmesi”yle anlaşılır. Normal şartlarda bu ikisi arasında doğal olmayan korelasyon olmamalıdır. Ancak 2017’deki “parmak izi grafikleri”nde, yüksek katılım ve yüksek “Evet” oylarının birlikte yükseldiği görülmüştür. Bu, oy doldurma ihtimaliyle tamamen uyumludur. 2018 Cumhurbaşkanlığı seçiminde de benzer sonuç bulunmuştur.

İstatistiksel modelle yapılan hesapta 2017 için oy doldurma parametresi %11,4 ± %2,8 çıkmıştır. Bu “dört sigma” seviyesinde, yani oldukça güçlü bir istatistiksel anormalliktir. 2018 Cumhurbaşkanlığı için sonuç %14,8 ± %4,5 olup “üç sigma” seviyesindedir. Parlamentoda ise daha zayıf (%8,7 ± %4,6) ama yine de kayda değer bir etki bulunmuştur

Basitçe söylemek gerekirse: Sandıkların %10–15’inde oylar, doğal olmayan şekilde şişirilmiş görünüyor. Yani hem katılım “fazla yüksek” hem de “Evet”/Erdoğan oyları orantısız şekilde fazla çıkıyor. Yazarlar “Rusya kadar vahim değil ama sistematik ve anlamlı” diyorlar. En kritik bulgu: Bu anomaliler temizlenseydi, 2017 referandumu “Hayır” çıkabilirdi.

Küçük sandıklar (az seçmenli) daha kolay baskıya açık olduğundan, bu test küçük sandıkların oy/katılım oranlarını büyüklerle karşılaştırıyor. Türkiye’de küçük sandıkların parmak izleri, büyüklerden sistematik olarak daha yüksek oy ve katılım göstermektedir. Bu, seçmenlerin baskı/tehdit ile yönlendirildiğine işaret ediyor.

Özellikle Şanlıurfa, Kütahya, Bayburt, Düzce, Kilis, Çankırı, Gümüşhane, Bolu, Kastamonu ve Tokat illeri 2017’de en güçlü “baskı izi” gösteren iller olmuştur. 2018’de de benzer iller öne çıkmıştır

Burada çok çarpıcı bir sonuç var: Küçük köy sandıkları, şehirdekilere göre daha “fazla Evet” göstermiş. Normalde köylerde de farklı oranlar beklenir ama bu kadar sistematik fark “tesadüf” olamaz. Yani küçük yerlerde seçmenlerin üzerinde ciddi bir baskı vardı. Ve bu fark, 2017’de referandumun “Evet” çıkmasını sağlayan kritik faktör olmuş.

Diğer Testler

  • Benford Yasası (2. basamak testi): Türkiye verileri bu yasaya uymuyor. Oysa normalde uyum beklenirdi. Bu, insan müdahalesinin güçlü işareti.
  • Yuvarlak sayı anomalileri: 2017 ve 2018’de oy sayılarında 0, 5 gibi yuvarlak rakam fazlalığı görülmedi; yani sonuç “tamamen uydurulmuş” değil.
  • Seçmen atama testi: Sandıkların seçmen dağılımı rastlantısal değil; bu da “olağandışı” bir duruma işaret

Yani şöyle: Oy sayılarının son haneleri “uydurulmuş gibi” değil, ama oyların dağılımı normal bir seçimde beklenen istatistiksel davranıştan ciddi şekilde sapıyor. Yazarların vardığı nokta: “Bu veriler, seçimlerde sistematik şekilde doldurma ve baskı yapıldığını güçlü biçimde destekliyor.”

Bu çalışmada, 2017 Türkiye anayasa referandumu ve 2018 genel seçimlerine dair seçim adli analiz sonuçlarını sunduk. Oy doldurma, seçmen baskısı ve sonuç uydurma gibi temel ve düşük teknolojiye dayalı seçim hilelerini test etmek için çeşitli yeni istatistiksel yöntemler uyguladık. Sonuç uydurma konusunda tutarlı bir kanıt bulmazken, oy doldurma ve seçmen baskısı için 2017 ve 2018 verilerinde sistematik ve istatistiksel olarak anlamlı göstergeler tespit ettik.

Özellikle analizimiz, oy doldurmanın yaklaşık %11 oranında sandığı etkilediğini, küçük sandıkların ise sürekli olarak çevrelerindeki büyük sandıklardan daha fazla “Evet” oyu gösterdiğini ortaya koymaktadır. Bu istatistiksel sapmaların büyüklüğü, 2017 referandumunda sonucu “Hayır”dan “Evet”e çevirecek kadar önemli olabilir. Bulgularımız, 2018 cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimlerinde de benzer anomalilerin bulunduğunu göstermektedir (%15 ve %9 oranlarında).

Genel olarak, 2017 ve 2018 seçimlerinin istatistiksel “parmak izleri” birbirinden neredeyse ayırt edilemez niteliktedir. Bu, hem oyların ve katılımın genel dağılımının benzer olduğunu hem de her iki seçimde aynı türden oy doldurma ve seçmen baskısı izlerinin bulunduğunu göstermektedir. Dolayısıyla 2017’yi tek seferlik bir “kaza” olarak görmek mümkün değildir; sistematik sorunlara işaret etmektedir.

Yine de, bu testler doğrudan seçim hilesinin kanıtı değildir. Yalnızca, seçimlerde bildirilen usulsüzlüklerin (örneğin mühürsüz oylar veya sandık başında polis baskısı) verilerle uyumlu olduğunu ve dışlanamayacağını ortaya koyar. Daha derin araştırmalar, bu uygulamaların gerçekten gerçekleşip gerçekleşmediğini anlamak için gereklidir. Ancak bulgularımız, gözlem raporlarıyla hem nitelik hem de nicelik bakımından tutarlıdır.

Özellikle Şanlıurfa ili 2017 ve 2018 seçimlerinde en güçlü “baskı izi” veren il olmuştur. (En çok etkilenen iller: Şanlıurfa, Kütahya, Bayburt, Düzce, Kilis, Çankırı, Gümüşhane, Bolu, Kastamonu, Tokat.) Bu, bulgularımızı hem doğrulamakta hem de gelecekte hangi bölgelerde gözlemci varlığının daha kritik olduğunu göstermektedir. Ayrıca 2018’deki cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimlerinde oy sayılarındaki tutarsızlıklar, oy doldurma ihtimalini güçlendirmektedir.

Sonuç olarak, bu çalışma Türkiye’deki son seçimlerde ciddi usulsüzlüklerin istatistiksel olarak seçilebildiğini ve bunların referandum sonucunu değiştirecek boyutta olabileceğini ortaya koymaktadır

Yazarların söylediği net: “Bu işler tesadüf değil.”

2017 referandumu aslında “Hayır” çıkabilirdi, ama küçük sandıklardaki baskılar ve oy doldurmalar sonucu “Evet”e çevirmiş. 2018 seçimlerinde de aynı yöntemler devam etmiş; tablo kopyala-yapıştır gibi. Özellikle Şanlıurfa ve çevresi, bu işlerin merkez üssü gibi görünüyor. Ama çok önemli bir nokta ekliyorlar: “Bizim yaptığımız analizler hileyi %100 ispatlamaz. Ama veriler, hile yokmuş gibi davranmaya kesinlikle izin vermiyor. Yani bilimsel olarak şunu söylüyorlar: Seçimlerin adilliği ciddi biçimde tartışmalı ve bu istatistiksel sapmalar sıradan dalgalanmalarla açıklanamaz.

Bu makale, dünyanın önde gelen hakemli dergilerinden PLOS ONE’da yayımlanmıştır. Yazarlar, Avusturya, İspanya ve ABD’den tanınmış akademisyenlerdir; aralarında Santa Fe Institute ve Medical University of Vienna gibi prestijli kurumların araştırmacıları vardır. Çalışma, Avrupa Birliği’nin Horizon 2020 programı tarafından fonlanmıştır. Yazarlar çıkar çatışması olmadığını belirtmiştir.

Dolayısıyla, yöntemsel titizliği, uluslararası kabul gören istatistiksel araçları ve bağımsızlığı ile bu makale yüksek güvenilirlik taşımaktadır.

Read more

Tanrı Tarihi #30 - Quakerların Doğuşu ve Mirası

Tanrı Tarihi #30 - Quakerların Doğuşu ve Mirası

Onyedinci yüzyıl İngiltere’sinin siyasal, dini ve toplumsal çalkantıları arasında ortaya çıkan Quaker hareketi ya da kendi tercih ettikleri isimle “Dostlar Cemaati”, Avrupa’nın din tarihinde alışılmadık bir sayfa açtı. George Fox’un genç yaşta yaşadığı dinsel arayışlardan doğan bu hareket, Hıristiyanlığın kurumsallaşmış yapılarına, unvanlara, merasimlere, hiyerarşik otoriteye ve kilise

By Daphne Emiroğlu
Tanrı Tarihi #29 - Canavarın Kellesi: Din, Entrika ve Ortaçağ Mizahı

Tanrı Tarihi #29 - Canavarın Kellesi: Din, Entrika ve Ortaçağ Mizahı

Ortaçağ Avrupa’sında kraliçe olmanın bedeli, bugünün magazin dünyasında Instagram fenomeni olmanın bin kat üstüydü; çünkü “unfollow” yoktu, doğrudan kafanı gövdenden ayırıyorlardı. İskoçya Kraliçesi Mary Stuart’ın hikâyesi de bunun en kanlı, en absürt ve en kara mizah malzemesi bol örneklerinden biri. Mary, 1542’de doğar doğmaz babasını kaybetti, yani

By Daphne Emiroğlu